Hilkatin öncesi ilimdir. Mahlûkatın hüsn-ü hilkati, yani mükemmeliyeti de ilimden haber vermektedir. Varlığın hikmet dairesinde hitamı, yani kıyametin kopması da ilmin vüs'at ve ihatasını göstermektedir. Binaenaleyh ilmin ihatalı dairesinden uzak, cehaletle muhat, taklitte kalarak Kur’an’a ve imana hakkıyla hizmet edilemez diyoruz...
Bu asırda en büyük işgal fikirlerde, en dehşetli tahrip hislerde gerçekleşmektedir. İslami bilgi manzumesinin zenginliğinden ve fıtrata münasip güzelliklerinden habersiz olan müslümanlar, batılı fikirlerin işgaline uğruyorlar, hissen kendi değerlerinden kopuyorlar. Kalpleri mümin olsa da, batılı fikirleri benimseyen akılları İslami mes’eleler hakkında isabetli görüşler sunamıyorlar diyoruz...
İslami bir tefekküri silsileye tutunamayanlar, yeni manaları istihsal, istinbat ve istihraç gibi hedefleri bulunmayanlar, sürekli bilinen ezberleri tekrarlayanlar içtimai ve felsefi hücumlara ekseriya mukavemet edemiyorlar. Ömürlerini ya zanni ve taklidi kabuller ile geçiriyorlar veya iddialarını müdafaa ederken bilinen ezberleri nakletmenin ötesine geçemiyorlar diyoruz...
Dersin semeratı ayrı irşadın hususiyeti ayrıdır. Derste ümit ile şevk, irşad’da havf ile haşyet husule gelir. Derste aklın iknası, irşadda nefsin ilzam içinde terbiyesi gerçekleşir. Ders akıl ve kalbi doyurur. İrşad, nefsin bitimsiz arzu ve taleplerin durdurur. Ders cemali, irşad celalidir. Aklın tenmiyesi, hissiyatın terbiyesi, nefsin itidal içinde tezkiyesi için celal ve cemal dengesi şarttır diyoruz...
Kemalat-ı insaniye, talim-i esma ile mümkündür. Hz. Adem’in (a.s) melaikeye rüçhaniyetini ve tercih sırrını anlamamak, esma-i ilahiye taliminden mesafe alamamak, nasibini artıramamak, hilkat ağacının şuunat-ı ilahiyeye bakan yüksek gayelerini kavrayamamayı intaç eder diyoruz...
Basit cehalet bilgiden uzaklığı, ilim içinde cehalet (cehl-i mürekkep) idrak kıtlığını anlatır. İdrak kıtlığından haber veren cehalet enaniyet ile birleşince insan önce küstahlaşır, durdurulamazsa firavunlaşır. Basit cehalet dünyada muvakkat saadet, safi bir niyetten neş’et eden nafi ilim havf ve haşyet, tasa ve derttir. Bu itibarla bilmeyi istemek, acılara yürümektir diyoruz...
Dertsiz insanlar gaflet döşeğinde kemal-i rahat ile uyumaktadır. Derd-i dava insanı uyanık tutmaktadır. İnsanın hakikat diye bir derdi yoksa, “daha yok mu” diye inlemiyorsa, hakikati ciddi talep etmiyorsa ne okursa okusun, ne duyarsa duysun kalıcı fayda vermiyor diyoruz...
Mana mertebelerinden nasibini arttıracak yeni okuma modelleri bulmak ve uygulamak zorundayız. Farklı mana mertebelerini istihsal edemez, iç dünyamızı yenileyemezsek ülfete ve gaflete düşmekten, nefis ve şeytana yenilmekten kurtulamayız diyoruz...
İnsanları hayra yönlendirme, ya şartlandırarak veya şuurlandırmak suretiyle gerçekleşmektedir. Şartlandırmada irade sıfatı ve tercih hürriyeti adeta yok edilmektedir. Medeni insanlar şartlandırılmayı değil şuurlandırılmayı istemektedir. İnanan insanları şartlandırarak düşünce nimetinden arındırmak, hizmet-i diniyede “akılsız” amelelere dönüştürmek fıtrat-ı insaniyeyi tebdile çalışmaktır diyoruz...
Sermaye-i aklı ziyade olan bir müslümanın gaye-i hayal edindiği manevi bir hedefi yoksa, sürekli yenilenen tefekküri bir iklimden uzaksa, islami gelenekten de kopuksa önce ameli yalpalamalar zamanla fikri sapmaları intaç edecektir. Onun için yüksek manevi hedefler bazıları için kemalat arşına varmaya, bazıları için de hakikat seyahatinde istikamet üzere dik durmaya hizmet eder diyoruz...
Elhasıl; Kur’an adına mütemadi olarak müdafaa mevziinde oturmak, islami bilgi manzumesinin zenginliğinden müstağni kalmak, tefekküri bir hareket ve faaliyette bulunmamak batılı felsefeye bir nevi mağlup olmaktır. Mehdiyetin vazife külliyeti içinde hayat dairesi adına tasarrufta bulunabilmek, müşahhas faaliyetlere imza atabilmek tefekküri bir faaliyetin sürekliliğini mecburi kılmaktadır diyoruz...
İnsan hakikatin mahiyetini ve değerini tam olarak bilip tanımadıkça sahte ve geçici olandan ayrılamaz. Batıl ile hakkın aralarına mesafe koyamaz, batıldan uzaklaşamaz. Hak ile batılı ayıklama (tefrik) olmadan, ayıkmayı (intibahı) beklemek muhaldir diyoruz...