Dini tesis edenler, kainatı okumayı, kainatın Allah’a şahit olduğunu, Peygamberimizin (asm) kainatın anlamlarını izah eden bir şahit olduğunu her fırsatta ortaya koyarlar. Bir haftalık dini hayat ilahi bir şiir senfonisi halinde yüksek mekandan romantik ve ricakar bir şekilde insanlara söylerler. Müzikal bir ton ile Allah adına onun sözcüsü olan müezzin efendiler, her biri kendi samimiyeti ve sıcaklığı ile peygamberimizi (asm) ve onun öğretisini hatırlatırlar bize.
Hz Ömer, “Halife olmasaydım ya imam olurdum ya da müezzin” diyor. Gerçekten müezzin peygamberden sonra Allah’ın insanlara yüklediği ilahi sorumlulukları minarelerden izah eder, açıklar. Müezzin yarın huzuru ilahide Erzurum tabiri ile “indallahta ben bu insanlara her gün seni hatırlattım, kurtuluşu hatırlattım. Öyle duyulmayacak bir ses ile değil. Herkesin işiteceği bir kıvam ve hassasiyetle izah ettim. Benden günah gitti” diyecek. Duyan kulaklar, gerekli hassasiyeti göstermeseler, büyük ceza terettüp edecektir, hiç kimse bunun dışına çıkamaz.
Ezanın anlamı ile düşünülmesi toplum arasında, kulaklar arasında öyle kalın bir tabaka var ki onu kırmak çoğuna nasip olmadan dünyadan gider. Yumurtanın kabuğunu kıramayıp içinde ölen civciv gibi.
Kırkıncı Hoca namazdan beş dakika önce kalkar abdest alır tam ezan okunanda kapıyı açar kendi köşesinde namaza dururdu. Bütün orta okul ve lise yıllarım onun köşesinde bu hassasiyetine şahid oldum. Namazı kılar ya Haci Cahit ya da Hacı Kemal ders okur onu edeple dinler gerektiğinde bir iki izah yapar, perde kapanırdı. O yine kitap mütalaasına devam ederdi.
Perşembe akşamları yatsıdan biraz önce Peygamberimizi (asm) öven bir sala verilir, cami minarelerinden insanları peygambere salat ve selam için hazırlar. Cuma günü namazdan biraz önce yine sala verilir, insanlara peygamberimizin (asm) sevgisi anlatılır. Vahyin emini, vahiy ancak öyle bir mükemmel insana gelebilir, efendilerin efendisi (asm) övülür. Onun (asm) efendilerin efendisi ve vahyin emini olması insanlara vahye ve efendilerin efendisinin sünnetine ve yaşamına siret ve suretine dikkat etmeyi hatırlatır. Oturup bu ilahi hitabı edeb ile dinleyip, muhtevası üzerinde düşünmek gerekir. Hergün on kere “Eşhedüenna Muhammeden Resulullah“ der. İnsanları peygamberi bilmeye onda derinleşmeye, onun hitabını ve getirdiği sorumluluklar manzumesini anlamaya davet eder. Bir ömür bu sesi duyup peygamberiyle (asm) ilgili bir kitap dahi okumayan insan indallahda ne cevap verecektir.
Bediüzzaman, Peygamberimiz (asm) ile ilgili çok şeyler söyler. Onun (asm) sünnetine, yaşam tarzına, ahlakına neden ittiba etmemiz gerektiğini söyler. Öyle menfi propaganda yapılıyor ki tam tersi bir perspektif ile olay dedikoduya dönüştürülüyor. Mirkat üs sünne tamamen yol gösterici bir peygamber anlatımıdır. Bediüzzaman, “Eğer Allah’a muhabbetiniz varsa Habibullaha ittiba edilecek, ittiba edilmezse netice veriyor ki Allah’a muhabbetiniz yoktur” diyor.
Toplumun peygamber sevgisi, romantizmi ve edebiyatı var. İlahilerde “ Ya Resulallah sana canım feda” gibi. Ama sevginin parametresini söyleyen yok. Parametre yukarıdaki söz. Sevgi varsa ittiba yoksa yok. Peki nasıl ittiba edilecek? “İtaat yolları içinde en makbülü ve en müstakimi ve en kısası bilaşüphe Habibullahın gösterdiği ve takip ettiği yoldur.“
Cami, müezzin, ezan sadece hatırlatıyor ama içini doldurmak insanların ve dinin görevidir. Minarelerden Peygamberimize (asm) yapılan medhiyeler insanları onu sevmeye, onunla ilgili kitaplar okumaya teşvik ediyor mu bunun istatistiğini yapmalı. Bediüzzzaman kavram ve terimlerin, sorumlulukların içini dolduruyor. Alışılmış, ülfet edilmiş ama günde bir sorumlu beş defa hatırlatma yapıyor: Allah’a, Peygambere, namaza, kurtuluşa... Ama üzerinde düşünülmeyen bir ses gelip geçiyor.
Bediüzzaman eskimiş, eprimiş, ülfet edilmiş, gaflet edilmiş kavram ve değerlerin üstündeki kiri, pası ve ülfeti kaldırıyor. Onun anlattığı bütün bahisler asırlardan beri ülfet edilmiş hakikatleri yeniden canlandırmak, reorganize etmektir. Buraya yüzden fazla konu başlığı konabilir. O bütün dini değil neleri canlandırmak gerektiğini düşünerek bahisleri kaleme almış. Yazma öncesi neleri yazması gerektiği konusunda araştırmış, ihtiyarlığı, gençliği, hanımları, çocuğu ölen anneyi, velhasıl toplumun sosyolojik olarak din sosyolojisi olarak nerede müstakim tavır alması lazım geliyorsa onları hem psikolojik, hem psikanalitik hem de dini yönden tam bir perspektif ile izah etmiş.
Bediüzzaman, Freud’un açtığı psikanalitik tedavi tarzının din ile mümtezic izahını yapan büyük bir insandır. Freud, Kohut ve Arieti gibi psikanalistler onun psikanalitik tedavi tarzını görselerdi şaşırırlardı. Korku, başka, baskılama gibi psikanalitik bakışın ana temalarını meydana getirdiği panik ve bozulmaları tedavi eder.
Bediüzzaman, “kul in küntüm tuhibbunallehe fettebiuni yühbibükümüllah” ayetini tefsir eder. Tam bir parametredir peygamber sevgisinde. Çok mantıklı kelimeler ve cümleler yığınıdır.
”Allah’a (cc) imanınız varsa elbette Allah’ı seveceksiniz…
Madem Allah’ı seversiniz, Allah’ın sevdiği tarzı yapacaksınız..
Ve sevdiği tarz ise ona ittiba etmektir.
Ne vakit ona ittiba etseniz, Allah da sizi sevecek
Zaten siz Allah’ı seversiniz, ta ki Allah da sizi sevsin.”
Beş cümle mantiki zincirleme kelimelerle birbirine bağlanmış, kaçışı imkansız kılan bir cümle gurubu. Allah’ı sevdiğinizi söyleyin O’nun sevmediği şeyleri yapmak nasıl sevgidir? O’nu seviyorsan O’nun sevdiğini seveceksin. O’nun sevdiğini sevmezsen nasıl sevgiden bahsedebilirsin. Öğrenci iken her hafta bu bahsi bir kere okurdum.
Bediüzzaman’ın siyasi görüşleri gündemde her derde deva gibi. Cazibesi çok. Abdullah Yeğin Abinin ölüm seremonisinde cenazesi demek bana çok cazip gelmiyor. Başbakan çelengi ile vaki, meclis başkanı aynen orada, Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Görmez namazı kıldırdı, açıklamalarda bulundu.
Bana göre Mucizat-ı Ahmediye günleri yapılmalı. Türkiye’de her vilayet mucizat-ı Ahmediye dağıtmalı. Mucizat-ı Kuraniye günleri düzenlemeli. Davayı Ahmediye günleri düzenlenmeli. Toplum gerçek anlamda ne Kur’an’ı ne Peygamberi ne de sünnetini tanımıyor. Bunları anlatırsak, belki bu musibetler azalır.
Bediüzzaman, Risale-i Nur hizmetleri tevakkuf ederse belalar gelir diyor. Her hafta hergün on defa, ezanda, namazda, Cuma günleri sabah, Perşembe akşamları Peygambere salat ve salam hatırlatılıyor, insanlara bu konularda derinleşin diyor. Bediüzzaman da bu realiteye göre eserler kaleme almış. Peygamberlik kurumunu, Peygamberimizin (asm) kişilik ve mücadelesini, mucizelerini, peygamber olma zaruretini çok yönlü anlatıyor. Bu ihtarlara göre hayatı tanzim etmek zorunluğu ile.
Haşirde işaretlerden birinde, zeyillerinden birinde, 19. Mektub’un girişinde tamamen mantıklı olarak peygamberlerin olması gereğini mantıklı ve felsefi bir şekilde izah eder. Birinci Nükteli işaret çok mantıklı cümleler zinciri ile peygamberin gereğini anlatır. Deistler ve kurum olarak peygamberliği anlamayan adamlar bu paragrafı okusalar zaten onlar için yazılmış evvel emirde, çok tesirli olur.
Bediüzzaman’ın peygamberlik kurumunun gereği konusundaki yazıları ve tevhidin isbatı bahsindeki muakeleleri tam anlatılsaydı özellikle Avrupa ve İskandinav ülkelerindeki ateizm yok olup giderdi. Rehavet ve tembellik yüzünden bu hakikatler gerekli şekilde anlatılamıyor.
“Şu kâinatın Sahip ve Mutasarrıfı, elbette bilerek yapıyor ve hikmetle tasarruf ediyor ve her tarafı görerek tedvir ediyor ve her şeyi bilerek, görerek terbiye ediyor ve her şeyde görünen hikmetleri, gayeleri, faydaları irade ederek tedvir ediyor. Madem yapan bilir, elbette bilen konuşur. Madem konuşacak; elbette zîşuur ve zîfikir ve konuşmasını bilenlerle konuşacak.
Madem zîfikirle konuşacak; elbette zîşuurun içinde en cemiyetli ve şuuru küllî olan insan neviyle konuşacaktır.
Madem insan neviyle konuşacak; elbette insanlar içinde kabil-i hitap ve mükemmel insan olanlarla konuşacak.
Madem en mükemmel ve istidadı en yüksek ve ahlâkı ulvî ve nev-i beşere muktedâ olacak olanlarla konuşacaktır. Elbette, dost ve düşmanın ittifakıyla, en yüksek istidatta ve en âli ahlâkta ve nev-i beşerin humsu ona iktidâ etmiş ve nısf-ı arz onun hükm-ü mânevîsi altına girmiş ve istikbal onun getirdiği nurun ziyasıyla bin üç yüz sene ışıklanmış ve beşerin nuranî kısmı ve ehl-i imanı mütemadiyen günde beş defa onunla tecdid-i biat edip ona dua-yı rahmet ve saadet edip ona medih ve muhabbet etmiş olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ile konuşacak ve konuşmuş; ve resul yapacak ve yapmış; ve sair nev-i beşere rehber yapacak ve yapmıştır.”
Yirmiye yakın birbiri ile mantık ipleri bağlı şekilde yaratma, konuşma, kabili hitap olanla konuşma ve kabili hitap olanın Hz. Muhammed (asm) olduğunu anlatır. Peygamberlik kurumunun zorunluğunu, kainatı Yaratanın konuşması gereğinden hareketle anlatmak bu başka kimsede varsa anlatsın.