Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Neml Sûresi 15-17. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor
15-(Habîbim, yâ Muhammed!) And olsun ki (biz) Dâvûd’a ve Süleymân’a bir ilim verdik de: “Bizi mü’min kullarının birçoğundan üstün kılan Allah’a hamd olsun!” dediler.
16-Süleymân da, Dâvûd’a vâris oldu ve dedi ki: “Ey insanlar! Bize kuşların dili öğretildi ve bize herşeyden verildi.(*) Doğrusu bu, gerçekten apaçık lütuftur.”
17-Süleymân’a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil orduları toplandı; böylece hepsi (bir arada) düzenli olarak sevk ediliyordu.
(*) “*وَالطَّيْرمَحْشُورَةً*[Kuşları da toplanmış olarak (ona itâat ettirdik)]*عُلِّمْنَا مَنْطَقِ الطَّيْرِ*[Bize kuşların dili öğretildi] cümleleriyle Hz. Dâvûd ve Süleymân Aleyhimesselâm’a kuşlar envâ‘ının (çeşitlerinin) lisanlarını hem isti‘dâdlarının (kābiliyetlerinin) dillerini yani hangi işe yaradıklarını onlara Cenâb-ı Hakk’ın ihsân ettiğini şu cümleler gösteriyorlar. Evet mâdem hakīkattir, mâdem rûy-ı zemin (yeryüzü) bir sofra-i Rahmândır, insanın şerefine kurulmuştur. Öyle ise, o sofradan istifâde eden sâir hayvanât ve tuyûrun (kuşların) çoğu insana musahhar ve hizmetkâr olabilir. Nasıl ki, en küçüklerinden bal arısı ve ipek böceğini istihdâm edip (hizmet ettirip) ilhâm-ı İlâhî ile azîm bir istifâde yolunu açarak ve güvercinleri bazı işlerde istihdâm ederek ve papağan misillü (gibi) kuşları konuşturarak medeniyet-i beşeriyenin mehâsinine (insan medeniyetinin güzelliklerine) güzel şeyleri ilâve etmiştir.
Öyle de başka kuş ve hayvanların isti‘dâd dili bilinirse, çok tâifeleri var ki karındaşları hayvanât-ı ehliye (ehil hayvanlar) gibi birer mühim işte istihdâm edilebilirler. Meselâ çekirge âfetinin istîlâsına karşı çekirgeyi yemeden mahveden sığırcık kuşlarının dili bilinse ve harekâtı tanzîm edilse (hareketleri düzenlense) ne kadar faydalı bir hizmette ücretsiz olarak istihdâm edilebilir. İşte kuşlardan şu nevi‘ istifâde ve teshîri (itâat ettirilmesi) ve telefon ve fonoğraf gibi câmidâtı (ruhsuz şeyleri) konuşturmak ve tuyurdan istifâde etmek, en müntehâ hudûdunu (en son sınırlarını) şu âyet çiziyor. En uzak hedefini ta‘yîn ediyor. En haşmetli sûretine parmağıyla işâret ediyor ve bir nevi‘ teşvîk eder.” (Zülfikār, 25. Söz, 84)