Risale Haber-Haber Merkezi
Gazeteci-yazar Oral Çalışlar, eskiden okullarda Nurcuların baş düşman olarak gösterildiğini söyledi. Yeni Asya'dan Hasan Hüseyin Kemal'e konuşan Çalışlar, konuyla ilgili soruları şöyle cevapladı:
Son günlerde Said Nursî’nin hayatını perdeye aktaran “Hür Adam” filmi tartışmalara neden oldu. Bütün bu tartışmalar bakış açınız nedir?
Filmi görmedim, ancak en yakın zamanda izlemek istiyorum. Filme, tarihî açından, estetik açıdan eleştiriler yapabilirsiniz, beğenmeyebilirsiniz. Ancak gerçek şu ku Said Nursî, hayatı yasaklarla geçmiş bir insan.
Düne kadar ‘Nurculuk’ diye bir suç vardı. Nurculuktan yargılanmış hapse girmiş insanlar vardı. Şimdi bunlar normale dönüyor. Said Nursî’nin hayatı tarihsel bir panaroma altında filme dönüşüyor. Acılar, sıkıntılar çekmiş bir din adamının hayatı vizyonda bir film olarak kimsenin yasağına, sansürüne takılmadan sinemalarda gösteriliyorsa bu bir kazanç.
12 Eylül savcılarından Faik Tarımcıoğlu Diyanet İşleri Başkanı’nın Nurcular ve Süleymancılar hakkında dâvâ açması için kendisine tebligatta bulunduğunu söylemişti.
Diyanet’in kuruluş amacı zaten bir ‘devlet dini’ oluşturmak. Devletin kendine göre bir Müslümanlık tanımı var. Devlet Müslümanlığı içinde ise Nurculuk, Süleymancılık yok. Onların da Devlet Müslümanlığına dahil edilmesi çabaları olarak görülebilir bu tür müdahaleler. Tarımcıoğlu soruşturma açmamış olabilir, ancak birçok mahkemenin Nurcuları sırf inançları nedeniyle cezalandırdığını biliyoruz.
Türkiye’nin giderek demokratikleştiği bir dönemde Said Nursî’nin fikriyatının ne gibi katkısı olabilir?
Said Nursî’nin düşüncelerine çok hakim olmadığımdan derin laflar etmek istemem. Benim görüşüm Said Nursî’nin maruz kaldığı baskıların insanlık dışı olduğudur. Nurcuları da bu ülkenin bir toplumsal kültür ve dindarlar topluluğu olarak anlamak gerektiği, Türkiye kültürünün bir parçası kabul etmek gerektiğidir. Artık Said Nursî’yi daha iyi anlamamız için daha fazla imkanımız var. Tarihte yok sayılmış, yalnızlığa itilmiş insanlarımızla ilgili değerlendirme yapmak için yeni tarihî imkânlar doğuyor.
Her halde toplumun değişik kültürlerinin ortak bir Türkiye kültürü oluşturma vakti geliyor?
Geldiği için normalleşiyor. Said Nursî de, Nazım Hikmet de, Necip Fazıl da, Peyami Safa da hatta Necmettin Erbakan da toplumsal tarihimizin bir parçası. Bunları kendi tarihi gerçekliği içinde yerli yerine oturtmamız gerekiyor. Eğer bu değerleri yerli yerlerine oturursak sağlıklı bir gelecek kurabiliriz. Bugüne kadar korku üzerinden yazılmış bir tarih vardı. Bu süreç hâlâ bitmiş de değil. Okullarda okutulan inkilap tarihinin tek taraflı olduğunu, toplumsal değişimi anlatmadığını biliyoruz. Bu resmî tarih anlayışının yerine yenisini koymak gerekiyor. Zamanla tarihe normal gözle bakmayı öğreneceğiz. Türkiye’de farklılıklar bilinerek, saygı gösterilerek yeni çeşitlilik oluşuyor. Eskiden okullarda bize Nurcular baş düşman olarak gösteriliyordu; “Türkiye’yi mahvedecek örümcek kafalılar topluluğu.” Bunun böyle olmadığını kabul eden yeni bir kültür oluşturmak gerekiyor. Tabiî karşı tarafında modern görünen insanlara ahlâksız etiketinden vazgeçmesi, onları doğru anlaması da önemli…