Bizim dedik Risaleler; demekle oldu mu ki?
Anlatılan karşısında, anladığımız ne ki?…
Ezberler bozulmalı, uyanmalı duygular,
Anlayabilmek için, bölünmeli uykular.
Çeşit-çeşit zaviyeden, bakmalı satır-satır,
Hele gelin bir araya, Rabbim neler yaratır.
Teslim olup yönelin, kanaâtle Nurlara;
Gark oluruz cümlemiz, bitmeyen sürûrlara.
Anlar isek önce biz, anlatmaya şevk olur,
Ayna olalım sade; karşıda ma’kes bulur.
Münâzarât bahsine, bakmışız tek taraftan,
Kararsız bir şekilde, yer almışız A’raftan.
Açıldı pencereler; ağzımız kaldı açık,
Ordaymış hakikâtler; hepsi de; açık-açık.
Ortak akıllar lâzım, cemaat; bunun için,
Siz bilirsiniz amma; ayrı durmalar niçin.
Ayrı-ayrı dururken, durdu mu tefrikalar,
Türedi yeni-yeni, bir sürü nur fırkalar.
Ayrılıkta azap var, gelin birlik olalım,
Nurun müştaklarını, dücihanda bulalım.
Kimisinde ilim var; kiminde de bol para,
Yüklenip kitapları, koşalım Kıt’alara.
İnan ki bekliyorlar, susamış toprak gibi,
Biliyorum yeşerecek, Nurlar bir yaprak gibi.
Fedakârlık lâzımdır; katlanarak çileye;
Çıkalım seferlere!.. Her yana, her Ülkeye!..
Anladık çare imiş, tüm dertlere bu Nurlar,
Nasıl bî-gâne kalır?.. Bu feryada Nurcular!..
Bizde ülfet ziyâde!.. Okuyup, geçiyoruz,
Ezberimizde olan; yerleri seçiyoruz.
Ezberledik, olduk hafız; te’sîri yok bedene,
Satarız, Yasin gibi, her gelene gidene.
Akrabamız, komşumuz; bîhaber hakîkatten,
Kaç yıldır bu yoldayız, unuttuk hakikaten.
Binmiş adam balona, geldi de geçti bizi,
Değişik zâviyeden, çalkalar bilgimizi.
Uyanalım Ağbeyler!... Kardeşler, uyanalım,
Bu Nurun Havuzundan; bizler de boyanalım.
İşte geldik; gidiyoruz!.. Ne kadar kaldı ömür?
Yanalım, yakınalım, elmas; kalmasın kömür.
Allah’ım razı olsun; Resulüm (a.s.m) alkışlasın,
Azîz Üstad yoluna; Kutlu Sefer başlasın!…