Erdal Boyraz'ın yazısı
Kaybedilen bir eş değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi ve kimliktir. Eşinden ayrılan birçok insan, gelecekten korkar. Boşanmada en büyük zararı ise çocuklar görür.
Son zamanlarda ülkemizde bir boşanma furyasıdır devam edip gidiyor. Eşler bu kelimeyi rahat ve sorumsuzca telaffuz eder hale geldi. Yılda yaklaşık 173 bin çift boşanmak için mahkeme kapısına koşuyor. Belki o an boşanma bir kurtuluş ya da kaçış gibi olsa da sonrası çok da iç açıcı değil.
Boşanma aile içindeki tüm üyeleri farklı biçimde etkiler. Bunların başında anne-baba ve çocuk gelir. Ayrılık sonrası döneminde kadın ve erkek bunalım sürecine girer. Bu süreçte yaşananlar, gerçeği reddetme, kendini insanlardan ayırma, öfke, kaybedilenleri geri almak için pazarlık, depresyon ve en son olarak gerçekleri kabul edip uyum sağlamak gibi evreleri içerir.
Ayrılık sonrasında taraflar kimlik bulma sorunu yaşar. Kaybedilen bir eş değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi ve kimliktir. Eşinden ayrılan birçok insan gelecek ve yalnız kalmaktan korkmak, kim olduğunu ve ne olacağını bilememek gibi kaygılar yaşar. Kişiye başarısızlık duygusu hakimdir. Karamsarlığa kapılma ve benlik saygısı da azalmıştır. Eşinden ayrılmış kişiler, kişisel, mesleki ve sosyal alanda kendini yeniden tanımlama gereği duyacak ve eski evli kimliği ile yeni rolleri bütünleştirmeye çalışacaktır. Krizin yoğunluğu, bireylerin boşanmaya yüklendiği anlama ve maddi kaynaklara göre değişir.
Boşanmada en çok kadın etkilenmekte ve daha sonra çocuklar gelmektedir. Bu nedenle öncelikle annenin çevresinden, ailesinden, akrabalarından ve gerekirse bir uzmandan yardım alması gerekiyor.
Boşanmaların içeriğini incelediğimizde aslında bir süreç içerisinde oluştuğu gözlenmektedir. Bu süreç şöyle gelişiyor: Eşler önce duygusal olarak birbirlerini boşluyor, boşuyor. Hukuki sorunlarla ilgili yasal boşanma yaşanıyor. Ayrılma sonrası para ve mal sorunlarıyla ilgili ekonomik boşanma gerçekleşiyor. Ve en son ana-baba olarak çocukların "velayeti" ile ilgili aile boşanması kesinleşiyor.
Evliliklerde boşanmanın sinyalleri buradaki ilk maddede, yani eşlerin duygusal olarak birbirlerini boşlaması döneminde verilmiş oluyor. Bu aşamada aslında eşlerin biraz duyarlı ve sorumlu davranması kötü sonu durdurabilmektedir. Yeter ki biri diğerini anlayıp bir süre ilişkileri normalleştirmek için çaba sarf etsin. Bazen bu süre uzun olabiliyor ama denemeye ve katlanmaya değer.
Çocuklar kendini suçlu hissedebilir
Boşanmada en büyük zararı görenlerden biri de çocuktur. Çocuklar bozulan bu yarım aileye uyum sağlamakta güçlük çekmektedirler. Çocukların kiminle kalacağı da önemli bir sorundur. Sorunlu bir evliliğin sürdürülmesinin mi, ya da boşanmanın mı çocuk üzerinde daha büyük bir zorlanma oluşturacağı konusunda bir genelleme yapmak güçtür. Bazı durumlarda çocuk, evlilikler boşanmayla sonuçlandığında rahatlamaktadır. Genellikle çocuk, pasif ya da aktif olarak olaya katılır. Ortamın çocuğu etkilemesi yaşına, kişilik özelliklerine, anne ve babanın karşılıklı tutumlarına büyük ölçüde bağlıdır. Bazı çocuklar anne ve babalarının ilişkilerinin aksamasından kendilerini sorumlu tutar. Bu suçluluk duygusu beraberinde bazı patolojik tutumları da getirir. Örneğin çocuk hiç görmediği babasından doğum günü armağanı aldığını söyleyebilir.
Boşanmış ailede çocuk yaş düzeyine, gelişim özelliğine, anne ve babanın kendisine ayırdığı zaman ve ilgiye bağlı olarak farklı şekilde etkilenir. Okulda başarısızlık, terk edilme kaygısı, değersizlik duygusu, şiddetli hassasiyet, aşırı olgunluk belirtileri, dengesizlik, birlikte olduğu ebeveyni suçlama ve ona karşı saldırganlık, az soru sorma ve az oyun oynama bu sıkıntının yansıtılan belirtileri arasındadır.
Bazı anne-baba tutumları çocukları daha da sıkıntıya sokmaktadır. Örneğin, çocuğu kazanmak amacıyla birbirlerini suçlarlar. Anne veya baba bazen çocuğu "öç alma" aracı olarak kullanabilir. Çocuk zamanını anne veya babasıyla geçirdiği durumlarda güzel hediyelere ve aşırı ilgiye boğulabilir. Çocuk hata yaptığında "karşı tarafa gönderme" ile tehdit edilebilir. Çocuğa, aşırı derecede acıma, kollama duygusu içinde yapılan davranışlar, onun pasif kalmasına ve bağımlı bir kişilik geliştirmesine neden olabilir. Görüldüğü üzere eşler bu sıkıntılı süreçte kendilerini düşünüp haklı ve güçlü konuma gelebilmek için çocuklarına daha fazla zarar verebilmektedirler...
Boşanmayı düşünen eşlerin, tüm bunları göze alarak oturup bir değil gerekirse kırk kere düşünmesi gerekiyor. Burada belki bu durumda alınması gereken bir sürü tedbir, terapi süreci olabilir. Ama bu süreç yerine eşler evliliğin devamı için tedbir ve terapiyi kullansalar daha iyi olur.
Zaman