Boşluk
Atomlar arasındaki bağlardan, galaksilere kadar bir sistemin acayipliğini müşahede ediyoruz. Kainatın ihtiva ettiği mevcudata tâbi olmak ile Cenab-ı Hakkın kudretine hayretle secde etmek Risale-i Nurdan şu cümleyi hatırlattırıyor:
“Kalbinde hayat bulunan bir insan kâinata, âleme bakarken idrakinden âciz bilhâssa şu boşlukta yapılan İlahî manevraları görmekle hayretler içinde kalır.” (Mesnevi-i Nuriye, 129)
Sâcid ve âbid, hayret ve muhabbetle zuhur eder. Hayret ve muhabbet kâinatta kurulan sistemin hikmeti ve gayelerindendir.
Evet hadsiz zerrelerden teşekkül eden bir sistemin gayesi muhabbet olduğunu düşünürsek; Cenab-ı Hakkın bizi bu hadsiz boşlukta yalnız bırakmayacağını idrak edebiliriz.
Hem İşarat’ül icaz da, “hadîs-i şerifinin beyanında: "Mahlukatı yarattım ki, bana bir âyine olsun ve o âyinede cemalimi göreyim." demiştir.
Muhabbete vesile olacak; kainatta boşluk olmadığına kanaat getirmemizdir. Bu da bize imanın erkanlarından Meleklere iman bahsini açar. Evet günümüzün kanayan yaralarından biri Meleklere iman rüknünün zayıflamış olmasıdır.
“Ve keza masiyete terettüb eden hacaletten dolayı, o masiyetin masiyet olmadığını iddia etmekle, o masiyete muttali olan melekleri bile inkâr eder.” (Mesnevi-i Nuriye, 126)
Demek melekleri inkar etmek aleminde emre itaat etmemenin verdiği boşluktan kaynaklanır. Yoksa kainatta boşluk yoktur. İtaat etmeyen boşluk arzu eder ki kendisini görmek ile vazifeli memurları görmek istemez. Çünkü vazifeli herbir memur ona vazifesini işittirecektir.
Evet soyut kavramları geliştirerek boşlukları doldurabiliriz. Bunu sünnet-i senniyeye ittiba ile sağlayabiliriz. Üstadımız Yirmidokuzuncu sözle ispat ve izah ederek âlemlerin melekler, ruhlar ve ruhaniyatlarla dolu olduğunu beyan ediyor.
“Gelsinler, bu boşluğu ne ile doldurabilirler ve bu derin yaraları ne ile tedavi edebilirler?” (Asa-yı Musa, 217)
“Fennen ve hikmeten sabittir ki: Bu haddi yok feza-yı âlem, nihayetsiz bir boşluk değil, belki "esîr" dedikleri madde ile doludur.” (Lemalar, 67)
Esir denilen madde ile dolu olan Rabb-i Kerim’in emriyle ilahi bir sistemin işleyişi. Evet realitesi fizik, kimya vs. gibi kanunlar. Misal yerçekimi kanunu ancak eşya üzerindeki tesiri ile hakikati görünür.
Bir kalemi yere atmak ile yerçekimi kanunu isbat edilir. Lakin kanun görülmez. Emir adı geçen kanunların tümüdür. Üstadımızın bu kanunlarla alakalı “Eğer enva'daki kanunlara kudret-i Hâlık vücud-u haricî giydirirse, herbiri bir ruh olur.” (Sözler, 70) demesi ile boşluk ifadesinin emir ile dolu olan alemlerde her an yaşanılan hadiselerin bu emir ile işlendiğini kalbinde hayat olan her insan anlayabilir.
Evet emir ile teşekkül eden eşyalara bakarsak; Hidrojen ve oksijenin mezcedilmesi ile teşekkül eden tabakaları su, buz, buhar.
Evet hidrojen ve oksijen atomları gözle görülmeyecek ölçülerde olduğu için mezc edilmesi ile oluşan su olmasa idi belki idrakinden aciz kalacaktık. Demek bir emir ile iki atomun birleşiminden hasıl olan bir eşya kainata dikkatle bakılmasına imkan sağlıyor.
Risale-i Nur kainatı muazzam bir musikîye benzetir. “Güya bütün kâinat ulvî bir musikîdir, iman nuru işitir ezkâr ve tesbihleri.” (Sözler, 744)
Evet ses frekansları mezcedilmesi ile Kur’an ayetlerini okur, esir ile dolu olan hadsiz boşlukta. Yukarda denildiği gibi ancak bu bütünü işitecek iman nurudur. Çok ilginç her an ayetlerin yazıldığı ve okunduğu bir sistemin içinde olduğumuz halde; bugün boş vaktim var diyebilecek hale girmişiz. Çünkü işitemiyoruz. İşitilen herşey bir düşünceye meydan verir. Düşünce hareketi sağlar. Hareket dairesel alan oluşturarak bir alemin kapısını açar.
Üstadımızın Risale-i Nurda kullandığı bir cümle, “Aziz kardeşim! Bir kapı daha açıldı, oraya bakalım…” ifadesi; alemin kapılarına işarettir. Herşey için bir nokta-i Kemal tayin etmiştir Cenabı Hak, bu yüzden alemde boşluk yoktur. Ve her şey o nokta-i kemale doğru hareket etmektedir. Bu hareketi emir alarak yapıyor.
Boşluk ifadesini içtima-i hayatta sıkça kullanmaktayız. Bunun nedeni harekete karşı temerrud etmemiz. Peki hangi hareket? Elbetteki Müsbet hareket olan; hikmet ile iş görmek.
Bir önceki satırlarda bahsettiğimiz gibi işitilmeyen emirlerin, hükümlerin alemimizi boşluk ifadesine taşıdığına günlük yaşantımızda sarfettiğimiz boşluk kelimesinden çıkartabiliriz. Risale-i Nur boşluk olmadığını kullandığı kelimelerinden isbat ediyor. Hikmet ile iş görmek; herşeyin halk edildiğini, âlemin ihtiva ettiği cüzlerin herbirisinin bir âlem olduğunu görerek ve işiterek kendi hususî âleminde hiç bir boşluğun olmasına meydan vermez vaktini heba etmez.
Adeta, “Ömür sermayesi pek azdır. Lüzumlu işler pek çoktur.” (Asa-yı Musa, 20) diyerek her an hakikatlerle alemini doldurma ile meşgul ve müştaktır. Alemi için bir çok alemlerle teşkilata başlar. Enbiya, şuheda, suleha, ulema heyetleriyle alakadar olur kabiliyeti nisbetinde. Güneş nasil ki etrafında yıldızlarla birlikte boşluk gibi gözüken bir meydanda beraber hareketlerinden çeşitlilik renk nakış sanat ihtiva oluyorsa, insanların arasında boşluk denilen mesafelerin aslında inkilablar için bir meydan olduğunu şahitlik ancak emre itaat sırrı ile inkişaf eder.
Evet Resulu Ekrem’den (asm) bütün asırların istifade ve istifaza etme sırrı; bu boşluk denilen âlemlerin birbiri içinde birbiriyle alakadarlığını Fatiha süresinde Rabbülalemin ile apaçık ilan ediyor.
“Onda dahi; rûy-i zemin mescidinde, Kâ'be-i Mükerreme etrafında dairevî saflar içinde kendimi gördüm. ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﺭَﺏِّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَdedim.” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi)
Fatiha süresi Kur’an-ı Hâkim’in ilk suresi olduğu gibi, Fatiha süresinin ilk ayeti de kainatta boşluk olmadığının isbatıdır. Acibdir ilk ne ile kendinizi gösteriyorsanız veya iddia ediyorsanız siz osunuzdur. Cenab-ı Hak, iddiasında her alemin Rabbi olduğunu ifade ederek söze başlamıştır. Bütün ayetlerinde bunu doğruluyor. “Hiçbir şey yoktur ki onu hamd ile tesbih etmesin.”