Yaşamak zor; incinmeden ve incitmeden yaşamak. Konuşmak kolay, sadrı hakikatle sabitlemek zor. İçte saflaşmak güç, havaleli paylaşmak kolay. Yazmanın hafifliği yaşanmadan yazmışlıktan…
Dağın kaldıramadığı yükü taşımak kolay olmayan bir taşıma olmalı. Her daim o şuurla dolmak güç iş; sarp yokuşu aşmak, derin şuur gerektiren bir eylem.
Yazma ile yaşama arasındaki gerilimde asılı durma; yarım boşluk. Yarım boşluk; bütüne olan özlem, kavuşma serüveni... Ve de zor bir boşluk. İncitmeyeyim ve incinmeyeyim derken incinmek ve incitmek; sarp yokuştan düşmek, dağı aşamamak, selim kalbe erişememek. Emaneti kabul etmeyen dağ dersi dağ gibi bir ders.
Dağ dağa kavuşmuyor, dağ dağı incitmiyor ve incinmiyor da. Dağ savaşları duyulmuş şey değil. Kavuşan insanlar birbirleriyle darplaşmakla neyin boşluğunu yaşıyorlar? Dağ gibi insan! Kim ki?
Kimlik boşluğu dağın bile dolduramadığı derin bir evren boşluğu. Sefil hisleri hoş tutma; boşluğa atılmış bir tutam kuru ot.
Günlük avunmalar, anlık oyunlar; zor yaşamı zorlaştıran ameliyeler… Yazmak, biraz da kendini incitmek, incitmeden yazmaksa ne güç şey. Yarım boşluğu bütünüyle ihata etmek ve doldurmak; hangi dağ yazara nasip? O yazarın okuyucusu var mı?
Yıldızlar kadar yıldızlar arası boşluğu okumak; yarım boşlukta harfleri görme derinliği… Boşluksuz hayatta nasıl tutunulur? Tuttuğunu incitiyor, tutunduğundan inciniyorken susmak; boşlukta yıldızlara tutunmak. Dağ ne ki?
Yıldızların neden yalnız olduğunu anlamak; büyük bulmacanın şifrelerini çözmek demek. Yakındakine uzak, uzaktakine yakın olma dengesi; incinme ve incitmeyi en aza indirgeme dengesi…
İncinmeyen ve incitmeyen azlar ne yaman yalnızlar. O azlar olmasa boşlukta savrulmaktan nasıl kurtuluruz? Öylesi yarenlerle kolaylaşıyor zor hayat ve yokuş aşılıyor, boşluk değil hoşluk başlıyor.