Bir arkadaşım, Güney Afrika'yla ilgili bir yazı yazmış. Yazıyı bir gazeteye göndermiş. Gazete yazıyı yayınlamamış. Arkadaşım gazeteye telefon açıp, yazının niye yayınlanmadığını öğrenmeye çalışmış. Bir editör aynen şöyle demiş: “Atatürk Güney Afrika'ya gitti mi kardeşim?”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Etiyopya ve Güney Afrika gezisine çıktığında öyle bir tepki almamıştı, ama şöyle bir tepki almıştı maalesef: 'Afrika fukarasını bırak da Türkiye'nin işsizlik sorununu çözmeye bak!'
İşsizlik sorunu biraz da Afrika açılımıyla çözülür; oraya yapılacak ihracat ve orada yapılacak yatırımlar ekonomimizi büyütüp yeni istihdam alanları açar; Türkiye'nin devreye girmesiyle kızışacak rekabet Batılıların hesaplarını bozar ve bundan Afrika da istifade eder…Bunları gel de anlat…
İnsani Yardım Vakfı (İHH) Afrika'da kuyu açıyor, gıda dağıtıyor, katarakt ameliyatları yapıyor… Yeryüzü Doktorları, Kimse Yok Mu, Deniz Feneri, Cansuyu da Afrika'ya yardım ediyor… Fakat Afrika'nın sadece yardımcılara değil, yatırımcılara, ortaklara, iş arkadaşlarına da ihtiyacı var. Afrika, olağanüstü zengin kaynaklarının hayrını görebilmek için, Batılı tekellerin zincirlerinden kurtulmak zorunda. Türkiye firmalarının Afrika'da altın işinden tarıma, petrol sektöründen turizme kadar her alanda faaliyet göstermeleri hem Türkiye'ye hem Afrika'ya kazandıracaktır. En 'yoksul' Afrika ülkelerinde bile kayda değer zengin kesimlerin bulunduğunu, en lüks malların bile Afrika'ya ihraç edilebileceğini, lokantacılığın / marketçiliğin / otelciliğin de Afrika'da çok kârlı işler olduğunu, üstelik bu işlerde kazançlar burjuva sınıflarından ve Afrika'daki yabancılardan temin edildiği için (ayrıca da Afrikalılara yeni istihdam alanları açıldığı ve Afrika devletlerine ilave vergi gelirleri sağlandığı için) gönüllerin ferah tutulabileceğini de belirtmeliyim. Şunu da belirtmeliyim: Biz asla sömürgeci olmadık ve olamayız. Bu bizim hamurumuzda yok. Afrika'ya girersek vicdanımızla gireriz. Nitekim girenlerimiz öyle girdi, öyle giriyor. Gana'da iş yapan bir İngiliz yahut Amerikalının “Ne olacak bu Afrika'nın hali?” diye kafa patlattığını göremezsiniz, ama bir Türk'ün böyle kafa patlattığını görebilirsiniz. Ben gördüm. Gana'da da gördüm, Burkina Faso'da da gördüm, Tanzanya'da da gördüm, Güney Afrika'da da gördüm.
Gelgelelim, kendilerinden başka herkes Afrika'dan uzak dursun diye 'orada yoksulluk, ilkellik, yamyamlık ve AİDS'ten başka bir şey yok' propagandası yapan emperyalistler çok tesirli oluyorlar. Benim okurlarıma bile tesir ediyorlar. Bir okurum diyor ki: 'Burkina Faso da neresi? Afrika'yı bırak da Cem Garipoğlu'nun niye hâlâ bulunamadığını sorgula!'
Cem Garipoğlu meselesi önemli. Başka önemli 'iç' meselelerimiz de var. Ama bunlar Afrika'yı önemsiz kılmaz ki.
İngilizler, Fransızlar, Amerikalılar, Almanlar, İtalyanlar vs, vs, vs, hükümetleriyle, misyonerleriyle, şirketleriyle, finans kuruluşlarıyla, entelektüelleriyle, gazetecileriyle, öteden beri Afrika'da. Bir süredir Çin de var gücüyle Afrika'da. Japonya da Afrika'ya girdi, Tanzanya tarlalarında tarım bile yapıyor. Lübnanlılar da orada; Gana'da altın çıkarıyorlar, Batı Afrika'nın her yerinde lokantalar ve süpermarketler işletiyorlar, şeker ticaretini kontrol ediyorlar. “Olsun, bizi enterese etmez, Afrika bizi bozar” diyebilir miyiz?
Hükümet öyle demiyor, çok şükür. Ahmet Davutoğlu hocanın başlattığı Afrika açılımı biraz ağır da olsa ilerliyor. Geçen sene, büyükelçiliğimizin bulunmadığı sayısız Afrika ülkesinden bazılarında (10'u aşkın ülkede) bir an evvel büyükelçilik açılmasına karar verilmişti. Ne yazık ki bugüne kadar o ülkelerden sadece birine, Tanzanya'ya büyükelçi atandı. Olsun. Çinlilerin dediği ve benim de her vesilede tekrar ettiğimiz gibi: Bin millik yol bir adımla başlar.
Geçen ay, Darüsselam'da bir otelde, Tanzanya'ya atanan ilk Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi Sander Gürbüz'le tanışıp konuşma fırsatını yakaladım. Benim için çok şaşırtıcı ve heyecan verici bir görüşmeydi. Yarın anlatacağım inşaallah. Şimdilik şu kadarını söyleyeyim: Bin millik yolun ilk adımı harika.
Yeni Şafak