"İnsan hür olmaya mecburdur." İmam-ı Gazali
Bediüzzaman'a göre:
Dinin şiddetle men ettiği şey, fitne ve anarşiliktir. Çünkü, anarşi hiçbir hak tanımaz. İnsanlık seciyelerini ve medeniyet eserlerini canavar hayvanlar seciyelerine çevirir ki, bunun ahirzamanda Ye'cüc ve Me'cüc komitesi olduğuna Kur'an-ı Hakim işaret buyurmaktadır.
Bozgunculuk zihinleri inhisar altına almaktır. Bu dönemlerde medeniyet kurur.
Dünyada bir süredir yaşanan da budur. Zihinler bozulmuş ve bozguna uğramıştır.
Evet, bir süredir medeniyet dumura uğramıştır; saldırı, şiddet insanları uyuşturmuştur. Son yüzyıllık İslam toplumu da 'bozguna uğramaktan' bir türlü kurtulamamıştır.
Bediüzzaman Münazarat adlı eserinde, bu 'talih'in rağmına hürriyet ve meşrutiyetle çıkış yolu bulunabileceğini iddia ederek, önce fert ve toplum içinde çözümler önermiştir.
Üstad, yüzyıl önce: Osmanlı'nın Avrupa devletine, Avrupa'nın da (yeni bir) Osmanlı'ya hamile olduğunu söylerken, birinin yek diğerini tanıyıp bir yeni medeniyete dönüşeceğini öngörmüştür.
Bu, aslında, Müslümanların yüzyıllardır süren Avrupa'yı tanıma ve yerleşme isteği ile, Avrupa'nın İslâm'ı tanıma ve yaklaşma isteği karşılıklı tanışma ve kaynaşmayı netice verecektir, demektir. Buradan hakiki medeniyetin varlığı ortaya çıkacaktır.
Bunun için (her iki taraf da) hürriyet ve sulh-u umuminin tesisine mecburdur. (Özgürlük ve barış)
***
Restorasyon, ihya ve inşa...
Yeni medeniyeti üretecek 'yeni Türkiye' vizyonunu Başbakan Davutoğlu böyle formüle ediyor.
Bunun Bediüzzaman dilindeki karşılığı, tecdid vazifesini ifade eden iman, hayat ve şeriatın, öncellikle hayat safhasını kuracak (çünkü medeniyet hayat safhasının bir unsurudur, nihayeti şeriattır) ve son noktaya mükemmelen bırakacak olan süreçtir.
Mehdiyeti ifade eden üç vazife: tecdid-i iman, tecdid-i hayat ve tecdid-i şeriat olarak beliriyor. Bunlar içinde iman, ayrıca bütünü de ifade eder, yani hem iç hem kabuktur.
En mühim vazife (iman hizmeti) Risale-i Nur'un (ve elbette talebelerinin) omuzlarına rahmeti İlahiye tarafından yüklenmiştir. Diğer iki vazifede ise Risale-i Nur (ve talebeleri) zemin inşasında vazifelidir; takviye ve teşvik ve tavsiyeleri içerir.
Bediüzzaman'ın büyük mehdiyet vazifesini ayrıştırıp, taksimini yaptığı ve ödevlendirdiği aşağıdaki mektubu "bir diplomatın kuvve-i şâmmesi lâzımdır" denilebilecek bir dikkatle tekrar okunmalıdır:
Âhirdeki "Muhbir-i Sadık'ın haber verdiği gibi manevî fütuhat yapmak ve zulümatı dağıtmak, zaman ve zemini hemen hemen gelmektedir." diyen fıkrasına, bütün ruh u canımızla rahmet-i İlahiyeden dua ile niyaz ediyoruz, temenni ediyoruz.
Fakat biz Risale-i Nur şakirdleri ise: Vazifemiz hizmettir, vazife-i İlahiyeye karışmamak ve hizmetimizi onun vazifesine bina etmekle bir nevi tecrübe yapmamakla beraber; kemmiyete değil, keyfiyete bakmak; hem çoktan beri sukut-u ahlâka ve hayat-ı dünyeviyeyi her cihetle hayat-ı uhreviyeye tercih ettirmeye sevkeden dehşetli esbab altında Risale-i Nur'un şimdiye kadar fütuhatı ve zındıkanın ve dalaletin savletlerini kırması ve yüzbinler bîçarelerin imanlarını kurtarması ve biri yüze ve bazan bine mukabil yüzer ve binler hakikî mü'min talebeleri yetiştirmesi, Muhbir-i Sadık'ın ihbarını aynen tasdik etmiş, vukuatla isbat etmiş ve ediyor.
Ve inşâallah hiçbir kuvvet Anadolu'nun sinesinden onu çıkaramaz. Tâ âhirzamanda, hayatın geniş dairesinin asıl sahibleri (yani Mehdi ve şakirdleri) Cenab-ı Hakk'ın izniyle gelir, o daireyi genişlettirir ve o tohumlar sünbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip, Allah'a şükrederiz.
Said Nursî
Tarihçe-i Hayat