Sevgili okurlar, bu gün sizlerle Ahmet Ünal Çam'dan enteresan bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum.
Adam telaşlı, öfkeli bir halde hanımına bağırıp çağırıyordu. Babalarının sesini duyan iki çocuk ise, yataklarından kalkıp salona gelmişlerdi. Babalarının öfkesini görünce, korkmuş ve sinmiş halde, birer koltukta sessizce oturup kalmışlar.
Adam ise, çocukların ürkekliğine ve hanımının üzüntüsüne aldırmadan, söylenip duruyordu:
-Söyledim değil mi? Bugün toplantım olduğunu, açık mavi gömleği ütülemen gerektiğini söyledim.
-“Kahverengi gömlekle gidiversen ne olurmuş” dedi hanımı.
-Bugün sunum yapacağım, karamsar bir görüntü mü vereyim, dinleyenlerin içi mi kararsın, bu da projeye verecekleri oyu etkilesin mi? Bunu mu istiyorsun?
Kadın, aceleyle ütüyü yaptı. “Tamam, Bey, bitti işte.”
Adam, açık mavi göleği hışımla aldı, acele üzerine giymeye çalışırken, konuşmaya da devam ediyordu:
-Bitti, tabi bitti, ama ben geç kaldıktan sonra bitmiş neye yarar?
Hanımı, çocukların korkmuş yüzlerine baktıktan sonra, yine eşini sakinleştirmeye çabaladı:
-Dün bundan da geç çıkmıştın, vakit var, yetişirsin.
-Anlamıyor ki bu gün sunumu ben yapacağım, herkesten önce gitmeliyim ki gelecek önemli konuklara ‘hoş geldin’ demeliyim.
Adam, kendi kendine söylenerek, çıktı. Arabasını çalıştırıp, uzaklaştı. Arkasından hanımı, direksiyon başında da öfke saçan eşinin halinden endişelendi, bir kaza yapmasa, diye mırıldandı.
Eşi uzaklaşınca, çocuklarının yanına gidip, onlara sarıldı, rahatlatmaya çalıştı.
“Mademki erkenden kalktınız, ben de size, hemen sultanlara layık bir kahvaltı hazırlayıp getireceğim” dedi.
Mutfağa geçti, zihnindeki huzursuzluğu dağıtmak için, neşeli müzikler çalan bir radyo kanalını açtı, ocağa haşlamak için yumurta koydu, cezvede süt ısıtmaya başladı, masaya zeytin, peynir ve reçel koymayı da ihmal etmedi.
Biraz sonra, çocuklarına seslendi
“Kahvaltınız hazır!”
Çocuklar kahvaltıya otururken, radyoda müziğin birden kesilmesi dikkatini çekti. “Son dakika haberi anonsuyla” radyonun sesini biraz daha açtı.
Radyo’da zincirleme bir kaza haberi vardı. Ayrıntılarla biraz sonra birlikte olacağız, demişti, spiker. Ama kazanın yerini söylediği andan itibaren, kadın sandalyesine yığılıp kaldı. Spikerin bahsettiği kaza yeri, kocasının her gün işe giderken, geçtiği dörtlü kavşaktı.
Eşinin, bu kavşaktaki trafikten şikâyetçi olduğunu, her sabah yoğunluk yaşadığını söyleyişi aklına geldi. “Geç kaldım diye acele edip, acaba o da…” Aklına gelen düşünce, içini daha da yaktı, hemen ayağa kalktı.
“Çocuklar, unutmayın, ocağa yaklaşmak yasak. Kahvaltınızı yapıp, salona geçin, oynayın. Benim acil bir yere gitmem gerek. Kapıyı da kimseye açmayın, tamam mı?” dedi.
Çocukları, uslu ve söz dinler olduğu halde, çok kısa süreli de olsa, evde yalnız bırakmak zorunda kaldığından, tekrar tekrar tembihte bulundu.
Sokağa çıkmak için, üzerine bir şeyler giydi. Kapıya yöneldiğinde, kocasının bu kazada ölmüş olabileceği endişesiyle, kabaran yüreğine daha fazla dayanamayıp ağlamaya başladı. Gözyaşlarını çocukları görmesin diye, açık olan mutfak kapısına sırtını dönmeye özen gösteriyordu. İçindeki acının kocasının ölmüş olma ihtimali kadar, giderken, kendisini kırması ve çocuklarının önünde bağırıp çağırmasından da kaynaklandığını düşündü.
Oysa eşi her zaman böyle öfkeli değildi. “Eğer eşim öldüyse, çocuklarım babalarını, son gördükleri haliyle mi hatırlayacaklar? Akıllarında bağırıp çağıran, kalp kıran, öfkeli bir baba olarak mı kalacak?” diye, düşündü.
Kapıdan çıkarken, çocuklarına bir kez daha seslenecekti, artık akan gözyaşları saklanamayacak haldeydi. Hemen kapıyı açıp dışarı çıkmak için hamle yaptığı anda, karşısında kapıya doğru adım atmakta olan kocasını gördü.
Adam, bir an karısının ıslak yanaklarına baktı. “Haberleri mi dinledin?” diye, sordu. Hanımı, konuşamadan sadece başıyla onayladı. Adam, önce sarıldı, sonra eşinin yanaklarındaki yaşları sildi.
Hanımı, zorlukla sordu:
-Hani önemli bir toplantına geç kalmıştın, niye döndün?
-Kaza, benim hemen yakınımda oldu. O anda, toplantıdan daha önemli bir şeyi unuttuğumu hatırladım. Eğer o kazada ölseydim…
O sırada çocuklar da yanlarına gelmiş, babalarının yine öfkeli olabileceğini düşünerek, annelerinin eteğine sarılmışlardı. Adam, bütün içten, samimi gülümsemesiyle çocuklarını yanına çağırdı, boyunlarına sarıldı, yanaklarından öptü.
“Bu gün büyük bir hata yaptım çocuklar. Evden çıkarken, sizleri ne kadar sevdiğimi söylemeyi unuttum. Böyle önemli bir şey unutulur mu hiç? Ne yapalım, ben de bu güzel sözü söylemek için geri döndüm.” dedi.
Bizlerin de her sabah evden çıktığımızda, akşam sağ salim döneceğimizin garantisi olmadığına göre, olanca sadakatli ve güler yüzle eşimizle ve çocuklarımızla vedalaşmamız, aile birliği ve bütünlüğü için tutkal etkisi yapacaktır.