Yahudi şirketlerine ait olduğu bilinen ünlü markaların tam listesi, internet sitelerinde dolaşıyor.
Diyorlar ki, boykot edelim.
Markalara bakıyorsunuz; diş fırçasından, sabuna
Temizlik tozundan, kadınların saç bakımı ürünlerine
Beyaz eşyadan tutun gıda maddelerine
Kullandığımız bilgisayara kadar birçok ürün, onların elinden çıkmış.
Yani, evimizde en çok tüketilen madde onların markasını taşıyor.
Tabir yerindeyse, bu markalarla et ve tırnak gibi olmuşuz.
Peki, gerçekten evimizin içine kadar girmiş bu malları boykot etmek mümkün mü?
Geçmişte irili ufaklı boykot çağrıları olmuş.
Analizi yapılmamış ama boykotun devam etmediği görülmüş.
Daha da geçmişe gidelim. Osmanlı Döneminin altın çağına
.
Malum, 16. Yüzyılda Fransızlar siyasi ve ticari imtiyazlara sahipti. Osmanlı Devleti yeni dünya düzeninde yerini alabilmek için yenileşme hareketleri için ilk başvurduğu adres Fransa olmuştu. 3. Selim Nizam-ı Cedit ordusunun eğitimini Fransız subaylara verir.
Fransa kalleşlik yapar ve Napolyon Bonaparte emrindeki ordu, Osmanlı Devletine ait olan Mısırı işgal eder.
3. Selim bir günlük duraklamadan sonra ferman yayınlayarak, Osmanlı topraklarında ticaret yapan Fransız tüccarların mallarına el konularak tutuklanmalarını emreder. (11 Eylül 1798)
Sonuç?
Avrupalı tüccar statüsünde yerli halktan birkaç Ermeni tutuklanmış sonra da ne gariptir ki, Mısırın İngilizlerin yardımıyla Fransızlardan kurtarılması üzerine serbest bırakılmış. (Milliyet, Milli Kütüphane, Konya Şeriye sicili 67/F 16 nolu defter)
İkinci örnek:
Tarih 1908i gösteriyor. Osmanlı Devletinde hürriyetin ilk hissedildiği dönem: Meşrutiyetin ilanı.
Avusturya Bosna/Herseki ilhak edince Bulgaristan bağımsızlığını ilan eder.
Bunun üzerine halk sokağa iner ve Osmanlı Fes Boykotu süreci başlar. Halk kendi inisiyatifini kullanarak Avusturya ve Bulgaristan mallarına karşı boykot başlatır.
Malum, fes Avusturyadan ithal ediliyordu ve Osmanlı toprakları muazzam bir tüketim alanıydı.
(Y.Doğan Çetinkaya, 1908 Osmanlı Boykotu)
Sonuç?
İlk kez savaşla değil, harb-i iktisadi ile başarılı olunan bir süreç meydana geldi.
Yine aynı dönem
Avusturya Bosna-Herseki işgal edince Trabzonlular Avusturya gemilerine Trabzon bezini yükleme yapmamış.
Her ne kadar Türkiyede ilk sivil toplum eylemi olarak tarih kayıtlarına düşülmüşse de uygulanan boykot üzerine Avusturya Konsolosluğu utanmadan Osmanlı Devleti yöneticilerine durumu şikâyet etmiş.
Osmanlı yöneticileri bu şikâyet üzerine şöyle söyler:
Boykot bir şahsi hürriyettir ve Batı ülkelerinde takdir edilmektedir. (Tarihin Ayak İzleri-Osmanlı Belgelerinde Trabzon)
Dönelim günümüze.
30 Mayıs 2006 tarihli Radikal gazetesinde Filistin Lehine Bilim Boykotu başlıklı bir haber geçmişti.
İngiliz bilim adamlarının kurdukları akademisyenler sendikası (NATFHE), yaptığı açıklamada İsrailli meslektaşlarını, devletlerinin Filistinlilere uyguladığı ırk ayrımcılığı politikasına açıkça karşı çıkmadıkları ve ona destek verdikleri için suçlamış ve bundan sonra toplantılarına Yahudi bilim adamlarını davet etmeyeceklerini açıklamış.
Çok cesurca alınmış sivil bir tavırdı bu. İsrailli bilim adamların tepkisini çekmiş ve buna rağmen şu açıklamayı yapmaktan geri kalmamışlardı:
NATFHE İsrail aleyhtarı olmayıp 1980lerin sonlarında bir Zeit Üniversitesi Dostları ile temasından beri Filistindeki eğitimle ilgilenen bir kuruluştur. Bize öyle görünüyor ki, Filistinde kurulacak sağlam bir eğitim sistemi, bölgede barışın inşasına temel teşkil edecek olan sivil toplumun köşe taşlarından biridir. (a.g.g.)
Hülasa-i kelam:
Boykot şahsi bir tavırdır. Bakalım ne kadarını yapabileceğiz?