Bu da Laik Mahalle Baskısı Araştırması

Yıldıray OĞUR

• Bu araştırmada anlatılanların hepsi yaşanmış olaylardır. İnternet üzerinde, tanıdık, bildik insanlar arasında yapılan küçük bir soruşturmayla birkaç gün içinde toparlanmış yüzlerce vaka arasından seçilmiştir. İsimler araştırmacıda saklıdır.

• Araştırmanın amacı mahalle baskısı resmini tamamlamak, baskıcı mahalleler arasında tercih yapmadan, baskı yapan başka mahalleleri de teşhir etmektir.

• Araştırma için uzun süre beklenmiş, ama Said Nursi üzerinde çalıştığı için Şerif Mardin’i bile yıllarca dışlamış olan Türk akademyasının bir yüz yıl daha böyle bir araştırma yapmaya cesaret edemeyeceği anlaşılınca bu işe girişilmiştir. Araştırmacının bilimsellik iddiası yoktur. Anlatılan olayların gerçekliği hakkında ikna edici ayrıntı mevcuttur.

• Araştırmanın amacı kesinlikle Hutu-Tutsi mücadelesine dönen Türkiye’deki siyasi kutuplaşmanın altına odun atmak ya da “mahalle baskısı diye bir şey yoktur, Anadolu herkesin elele dolaştığı bir Teletabiler diyarı, insanlığın son ütopyasıdır” demek değildir. Bu yüzden araştırmanın diğer mahalle araştırmalarını hükümsüzleştirmek için kullanılması yasaktır.

• Araştırma MGK’ya rapor olarak yazılmadığı için araştırmanın sonuç bölümünde devlet laik mahalle baskılarına karşı göreve çağrılmamıştır. Araştırmacılar bu işin mahallede ve mahalleliler arasında çözülebileceğine inanmaktadır.

• Araştırmacılara göre bir toplumda baskın havayı insanlar, gruplar ve ideolojiler arasındaki rekabet yaratır. “Bunların sayısı artıyor”, “toplum muhafazakarlaşıyor” diye mızmızlanmak, kavgaya dışarıdan adam çağırmak centilmenliğe aykırı hareketlere girer. Şiddet ve baskıya başvurmadan gruplar arasında propaganda, ikna sürmelidir. Demokratlık bunu gerektirmektedir.

• Araştırma için Soros’tan, Fethullah Gülen’den, AKP’den, Diyanet’ten, ABD’nin ılımlı İslam projesi koordinatörlüğünden ya da başka herhangi bir dış güçten para alınmamıştır. Aksi ispatlanırsa bu araştırma üç saniye içinde kendini yok eder.

***

ANNEMİN ŞAPKASI • 2002 yılıydı. ODTܒden mezun oluyordum. Mezuniyet törenime ailem de gelmek istedi. Annem başörtülü. Türbanlı dersem daha iyi anlaşılır. Çok dindar biri değilim. Arkadaşlarım ve hocalarım annemin türbanlı olduğunu bilmiyorlar. Onlar için din, köylü, taşralı bir şey, dindarların hepsi de şeriatçı. Annemin türbanlı olduğunu görürlerse üniversitede kalıp asistan olma hayallerim suya düşer diye düşündüm. Aslında mezuniyet törenine türbanlı annelerin girmesine izin verilmiyor muydu bilmiyorum. Ama ben üzerimdeki mahalle baskısı yüzünden gelme de diyemeyeceğim annemi törenimde şapka takması için kardeşimle birlikte ikna ettim.Tören akşamüstü açık havada yapılıyordu. Güneş yoktu. Ve benim annem sırf üzerimdeki mahalle baskılarının yarattığı endişe ve aşağılık komplekslerim yüzünden binlerce kişi içinde o şapkayla oturmak zorunda kaldı. Bu konuyu daha sonra hiç konuşmadık. Ama ben ömrümün sonuna kadar o mezuniyet fotoğraflarına baktıkça hem kendimden utanacağım hem de yaşadığım ülkeden...

SİVİL TOPLUM LİNCİ • Geçen hafta demokrat bir sivil toplum kuruluşunun düzenlediği, “İnanç, Düşünce ve İfade Özgürlüğü” başlıklı foruma, farklı grup ve inançlardan 10 kişi ile birlikte, başörtüsü mücadelesi veren bir STK adına ben de davetliydim. İnanç ve düşünce özgürlüğü üstüne bir konuşma yaptım. Daha sonra kürsüye, hakkında 301 davaları olan bir yazar çıktı. Bağırarak yaptığı konuşmasının pek çok yerinde adımı vererek, yüzüme bakıp, parmak sallayarak, “Amerika’ya herkes hayır der, asıl AB’ye hayır diyemeyenden bir iş çıkmaz”, “İnanç dogmadır, ifade hürriyeti ile bağdaşmaz” gibi sözler söyledi, İslam ile ilgili ileri geri ifadeler kullandı. Çok alkış alıp yerine oturdu. Adımı on defadan fazla zikrettiği bu sunuma salonda benden başka biri cevap verir diye bekledim. Baktım olmuyor, söz alıp “herkesin saçmalama hakkı vardır, saygı duyuyorum” deyip yerime oturdu. Tabii bu cümleyi duyan bu kişi ayağa fırlayıp söz aldı ve yine bana dönüp “... hanım daha genç, büyüyünce beni anlar, saçlarını açsa daha iyi anlar” diyerek sözlerini bitirdi. Salondan bir alkış daha alıp oturdu... Bana da salonu terk etmek düştü.

ÇOCUĞUM İHBARCI • Ben bir yüzbaşıyım. Eşim başörtülü. Yeni atandığım yerde komutan eşiyle birlikte ziyaretimize geldi. Bunun ne anlama geldiğini bildiğimiz için eşim peruk taktı. Ama üç yaşındaki kızımın memleketin bu durumlarından haberi yoktu tabii. Tam yemeği kazasız belasız bitirip oturuyorduk ki kızım içerdeki başörtülerden birini alıp “anne taksana bunu” diye annesinin kucağına bıraktı. Yetmedi. Yere o başörtüsünü serip komutanın şaşkın bakışları altında namaz kılar gibi hareketler yapmaya başladı. Tabii kıpkırmızı olduk. Eşim “babaannesinden gördü galiba” gibi bir şeyler geveledi ama herhalde mesele anlaşıldı. Ben de baktım ki böyle numaralarla olmayacak, ordudan erken emekli oldum.

GENÇ DİNDAR DOKTORLARA TAVSİYELER • Tıpta uzmanlık sınavını kazanan asistan işe başlar. İstediği kadar çalışkan, bilgili olsun hocanın bazı sınavlarından geçmek zorundadır. Hoca eşinizle birlikte sizi evine davet eder (karısı örtülü ise bilelim, örtülü değilse içki içip içmediklerini çözelim yemeği). Asistan bekar ise mutlaka içki içip içmediğiniz araştırılır. Bir yemekte garsonu ayarladınız, votka vişne deyip sade vişne gelmesini sağladınız ise eh birinci yemeği kurtardınız; ama hoca külyutmaz mutlaka odasında bir bahane ile ‘hadi birer tek atalım öyle gidelim’ deyip size içki içirmeye çalışır. Ramazan ayı boyunca diğer doktor arkadaşlarınız ve klinik şefi mutlaka gündüz yemek yeyip yemediğinizi denetler. Bir gün niyetlenmeyip de yediğinizi gösterirseniz rahatlarlar, diğer günlerin peşine düşmezler.

RAKI-AYRAN • Üç yıl önce İstanbul’da bir tıp kongresinin yemeğinde, önündeki ayrana su karıştırarak rakı görüntüsü vermeye çalışan bir genç akademisyene çok gülmüştük. Daha sonra hocası geldiğinde bu çabanın nedenini anladık; hocayla kadeh kaldırmak mecburi imiş.

BEYAZ YAKALI FAŞİZMİ • Bir bankada çalışıyorum. Sekiz yıllık iş arkadaşlarım ablamın başörtülü olduğunu hala bilmiyor. Karısı başörtülü olanlar eşlerini mümkün olduğunca saklıyor. Taraf okuduğum için sürekli tacizle karşılaşıyorum. Asıl kötü olanı yıllık izinim olduğu halde anlayacaklar diye Hrant Dink’in cenazesine katılamadım.10 Kasım saat dokuzu beş geçe ofisin içinde ayağa kalkmayanın ise vay haline...

REKLAM AJANSINDA RAMAZAN • Uluslararası ortaklığı olan iyi bir reklam ajansında junior art director olarak iş buldum. İşe başladığım günler Ramazan’a denk geliyordu. Oruç tuttuğumun öğrenilip, parmakla gösterilmekten, rahatsız edici şakalara maruz kalmaktan, yapacağım en ufak hatanın orucuma mal edilmesinden korktuğum için ilk on beş gün çeşitli taktiklerle oruç tuttuğumu sakladım. Sigara ve çay içmemem en büyük avantajımdı. Sonunda sorular ve yemek teklifleriyle etrafımdaki şüpheler artınca itiraf ettim oruçlu olduğumu. Namaz bile kılmayan benim ajanstaki ön adım artık ‘hacı.’ Hüseyin Üzmez birine tecavüz etse benden kınama mesajı yayınlamamı bekliyorlar...

O EV TUTULDU • Mühendis bir çiftiz. Eşim başörtülü. Eşimle birlikte bir hafta sonu yine ev ararken Ümraniye’de bir sitenin girişinde sahibinden kiralık ilanını gördük. Apartman yöneticisi olan kadınla konuştuk. Kadın bize “daire tutuldu” dedi. Ben şüphelenip “peki neden kâğıdı kaldırmadınız” deyince, “az önce tutuldu” deyiverdi. “Tamam” deyip eve döndük. Kadının hallerinden şüphelenmiştim. Kâğıttaki numarayı tekrar arayıp aynı evi sordum. Bu kez aynı kadın bana evin özelliklerini saymaya başladı. “Ben az önce gelen eşi başörtülü kişiyim. Yaptığınız ayıp değil mi” deyince de telefonu yüzüme kapattı.

AÇIK KAPI BASKISI • Ankara’daki büyük üniversitelerimizden birinde birilerinin odalarında namaz kıldığına dair çıkan şayialar üzerine, öğretim elemanlarının oda kapılarını kapatması yasaklandı.

ÇAY ISMARLAYAYIM MI? • ODTܒde normal zamanlarda yüzümüze bile bakmayan bir hocamızın Ramazan günü tüm sınıfa çay ısmarlayası geldi. ‘Kimler istemiyor’ diye sordu. Benimle birlikte birkaç kişi el kaldırdı. Neden diye sorguya çekti. “İstemiyorum” falan dedim önce. “Oruç mu tutuyorsun” diye sordu. “Evet” dedim. Böylece serbest bırakıldım.

AVRUPA DUY SESİMİZİ • Başörtülüyüm. Üniversite son sınıfta Erasmus öğrenci değişim programına başvurmuştum. Fakülte birincisiydim. İngilizce sınavından en yüksek notlardan biri benimdi. Son aşama ise mülakattı. Mülakata girdiğimde üniversitenin Erasmus koordinatörü beni bayağı sıkıştırdı, sorularının hepsine onu alt edecek cevaplar verdiğimde daha da sinirlendi. Ertesi gün mülakat sonuçları açıklandı. Herkes 100 alırken benim puanım 60’tı.

YEMEKTEYİZ • Bodrum-Türkbükü. Eylül 2008. Ramazan ayı. Bir otelde yapılan düğüne davetliydik. Başörtülü eşim ve çocuğumla gittik . Biz sorun etmeyip içki içilen masalarda oturduk, bu sırada 60 yaşlarında zengin bir işadamı, sıradan bir başörtüsü takan eşime “Sen yakında çarşaf da giyersin” deyiverdi.

LAİK KURTARILMIŞ BÖLGE • 2007’in ekim ayıydı. Okuldan iki başörtülü arkadaşım ile birlikte Rumeli Caddesi’nden Osmanbey’e doğruyürüyorduk. Arkamızdan “cıkkk cıkkk” diye bir ses geldi ve 50 yaşlarında bir kadın başladı bize doğru söylenmeye “Siz her şeyi biliyorsunuz da bir yolda yürümeyi mi bilmiyorsunuz, bu ülkeyi siz bu hale getirdiniz, Nişantaşı’nı kirletmeyin bari,burası temiz kalsın.”

APARTMAN KARARIYLA • Ankara Ümitköy’de oturan bir arkadaşım posta kutusuna bırakılan dini bir dergiden dolayı apartman yöneticilerinden “genel şikâyet üzerine” uyarı aldı.

Taraf

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.