Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Tevbe Sûresi 9-15. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
9-Allah’ın âyetlerini az bir bedel karşılığında sattılar da (insanları) O’nun yolundan men‘ ettiler. Muhakkak ki onların yapmakta oldukları ne kötüdür!
10-Bir mü’min hakkında ne bir yemin, ne de bir ahd (söz) gözetirler. İşte onlar gerçekten haddi aşanlardır.
11-Artık tevbe ederler, namazı hakkıyla kılarlar ve zekâtı verirlerse, o takdirde dinde kardeşlerinizdirler.(1) (Bu hakikatlerin kıymetini) bilecek bir kavim için âyetleri açıklıyoruz.
12-Eğer verdikleri sözden sonra yeminlerini bozarlar ve dîninize dil uzatırlarsa, artık küfrün o önderlerini öldürün! Çünki onlar yeminleri(ne bağlılıkları) olmayanlardır; tâ ki (diğerleri o hâllerinden) vazgeçsinler.
13-Yeminlerini bozan, peygamberi (Mekke’den) çıkarmaya azmeden ve size karşı (savaşa) önce kendileri başlayan bir kavimle savaşmayacak mısınız? Onlardan korkacak mısınız? Eğer (siz) mü’min kimseler iseniz, o hâlde (iyi bilin ki) Allah, kendisinden korkmanıza daha lâyıktır.(2)
14-Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onlara azâb etsin ve onları rezîl etsin, hem onlara karşı size yardım etsin ve mü’minlerden bir topluluğun gönüllerine şifâ versin!
15-Hem kalblerinin öfkesini gidersin! Allah, dilediğinin tevbesini (kendi lütfundan) kabûl eder. Çünki Allah, Alîm (herşeyi hakkıyla bilen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.
(1)“İnsan İslâmiyet sâyesinde, ibâdet sâikasıyla (sevkiyle) bütün Müslümanlara karşı sâbit bir münâsebet (alâka) peydâ eder ve kavî (kuvvetli) bir irtibat ve bağlılık elde eder. Bunlar ise sarsılmaz bir uhuvvete (kardeşliğe), hakīkī bir muhabbete (sevgiye) sebeb olur. Zâten hey’et-i ictimâiyenin (tüm cem‘iyetin) kemâline ve terakkīsine (yükselmesine) mukaddeme (başlangıç) ve en birinci basamaklar, uhuvvet ile muhabbettir.” (İşârâtü’l-İ‘câz, 133)
(2)“İnsanın havf ve muhabbeti (korku ve sevgisi) halka teveccüh ettiği (yöneldiği) takdirde, havf bir belâ, bir elem olur. Muhabbet bir musîbet olur. Zîrâ korktuğun adam, ya sana merhamet etmez veya senin istirhamlarını (yalvarmalarını) işitmez. Muhabbet ettiğin şahıs da, ya seni tanımaz veya muhabbetine tenezzül etmez. Binâenaleyh havfın ile muhabbetini dünyadan ve dünya insanlarından çevir. Fâtır-ı Hakîm’e (hikmetli yaratıcı olan Allah’a) tevcîh et (yönlendir) ki, senin havfın O’nun merhamet kucağına atılmak da, çocuğun annesinin kucağına atıldığı gibi, lezîz bir tezellül (lezzetli bir eziklik) olsun! Muhabbetin de saâdet-i ebediyeye vesîle olsun!” (Mesnevî-i Nûriye, Şemme, 192)