İslamiyete hizmet eden ve dar manada İslamiyeti kaliteli ve daha samimi olarak yaşamak ve yaşanmasına vesile olmak için teşekkül eden cemaatler esas itibarıyla insanların manevî hayatına hizmet için var olan ve öyle olup öyle kalması gereken kuruluşlardır. Nitekim Üstadımız, Nur Talebeleri için gösterdiği birinci hedef ebedî hayatları kurtarmak davasıdır.
Bu gaye ifa edilirken iştagal-i dünyevideki mevki nazara alınmamaktadır. “Talebe, profesör, meb'us, kim olursa olsun, mes'uliyet dairesi olanlar, muhitini tenvir ile mükelleftir. Bir vilayet, hattâ bir memleketin saadet ve selâmeti, tenvir ve irşadı ile mükellef olanlar, elbette çok daha ziyade müteyakkız davranmak mecburiyetindedirler.” (1) sözleriyle de bunu bizlere ders veriyor Risale-i Nur. Ayrımcılık ise, İslami hizmetlerde söz konusu değildir. Çünkü Allah huzurunda makam ve mevki itibar sebebi değildir. Allah’ın insana itibar etmesi takvasıdır. (2)
Bu gayedeki hizmetlerin dünya hayatına bakan önemli neticelerinden biri ise, anarşiliğin ve serseriliğin önüne geçip huzuru temin etmektir. “Risale-i Nur'un gösterdiği fevkalâde ıslahat ile bütün halkın gözü önünde şu on seneyi mütecaviz bir zamanda başta kendim olmak üzere birçok kimseler var ki, evlerinin yollarını öğrenmişler. Süflî gidişatları aile saadetine dönmüş. Şimdi anaları babaları, sebeb olanlara dua ediyorlar.” (3)
İnsanların imanı nisbetinde ahlâkı ve ibadet adabıyla disipline olmuş bir hayat anlayışına sahip olarak ifrat ve tefritten azade olmaktadırlar. Risale-i Nurdan tarz-ı hareket alan cemaatlerin en önemli ve öncelikli gaye ve hedefini teşkil ederken, hizmet ve iştigallerini bu gayeye yönelik faaliyetler oluşturmaktadır.
Nur talebeleri bu temel prensibin bir neticesi olarak, cemaatlerin ticaret, siyaset ve hele devlet idaresi gibi dünyevî işlerle doğrudan bir alâkaları olamaz. Çünkü alemlerinde ve dimağlarının merkezinde asıl gaye menfaat-i dünyeviye olmayıp ahirete müteveccihen say u gayret etmektir. Dünyevi işleri de Allah rızasını tahsil için en doğru şekilde yapmak gayretinde oldukları için bu güzel niyetle ibadet hükmüne tebdil etmek gayretindedir. Cemaat mensupları, ferdi olarak kendi şahısları adına ticaret de yapabilirler veya siyasetle de meşgul olabilirler. Bunda bir mahzur yoktur.
Bu meşguliyetlerini, cemaat tarafından yapılan manevî hizmetlere katkı ve destek vermek gibi bir amaca da yönlendirebilirler. Ancak burada ince ve hassas bir çizgi var. O da, söz konusu ticarî veya siyasî meşguliyetlerin, cemaatlerin şahs-ı manevîsi ile irtibatlandırılmadan yürütülmesi gereğinin altını çizmek gerekmektedir.
Toplumda bir yanlış anlama var. O ise, insanın mehasini şahsına, hata ve günahları müntesibi olduğu hizmete mal edilmektedir.
Bu dengeye dikkat edilmezse, cemaatlerin ticarîleşme ve siyasîleşme yoluyla dünyevîleşip yozlaşması neticesinde maksad araç, araç maksad olabiliyor. Binaenaleyh, manevî hizmetlerin ticarî veya siyasî amaçlar için istismar edilmek istendiği gibi suçlamalara malzeme verilmiş olunur. Bu da maddi ve manevi sıkıntılara sebep olabiliyor.
Hizmet başlatılmaya niyet edildiği zamanlarda mevcut olan halisâne duygular ve hizmet mülâhazaları, zaman içinde, kuralları başka merkezlerce belirlenen ticaret ve siyasetin kaygan zeminlerinde, giderek hızlanan bir süreç içinde aşınmaya ve helâl-haram hassasiyetleri törpülenmeye başlar. Bir süre sonra bakılır ki, “Kavl ve amel ortasında uzun bir mesafe” (4) açılıp ithamlara zemin teşkil edilmiş olur. Cemaatler cemaat olmaktan çıkıp müflis gayelerin zemin veya çeşitli şeylerin bahçesi hükmüne geçebilir. Neticesinde itibarsızlaşır ve kısır döngü içerisinde tükenirler.
Bu kısır döngüye girmemek için istikamet dairesinde, sadece hizmetin esasatıyla meşgul olmak bir zarurettir. Ticarete, siyasete, günlük hadiselere ve hizmetin temel alanı olmayan yani imana taalluk etmeyen şeylerle meşgul olmadan tebliğ vezifesi ifa edilmelidir. Bu vazifeyi de şahısların rızasını tahsil etmek ve adeta resmi bir hizmet suretinde suhre tarzında değil, samimi, ihlas ile ve doğrudan doğruya Allah’ın rızasını esas maksad yaparak hizmet edilmelidir.
Hizmete zarar verecek davranışlardan ve ferdi hareket etmekten de azami derece de uzak kalmaya gayret edilmelidir.
1-Tarihçe-i Hayat ( 29 )
2-Hucurat Suresi 13. Ayet meali: Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyıp sâhib çıkmanız için milletlere, sülâlelere ayırdık. Şunu unutmayın ki ALLÂH'ın nazarında en değerli, en üstün olanınız, takvâda en ileri olandır. Muhakkak ki ALLÂH her şeyi bilir, her şeyden hakkıyla haberdârdır.
3-Şualar ( 576 )
4-Muhakemat ( 96 )