Hadi diyelim ki terör, bir “mesaj iletme aracı”dır ve meşruiyetini bölge halkının taleplerinden almaktadır.
İyi de, bölge halkının taleplerini taşıyacak siyasi kanallar kapalı mı ki?
Bir parlamento var...
Parlamentoda, bir “temsil”den geldiğini söyleyen siyasi partiler var.
Müzakere ve münazara kanalları tamamen açık...
Her türlü fikir ifade edilebiliyor.
Her türlü fikir kendisine “yandaşlar” ve “taraftarlar” bulabiliyor.
Terör örgütüne “müzakere heyetleri” bile gönderiliyor.
Her talep dikkate alınıyor.
Her istek anında değerlendirmeye tabi tutuluyor.
Üstelik, Kürt meselesinde hatırı sayılır bir yol alındı.
Eskiden, “Kürtçe şarkı” söylemek bile çok ağır yaptırımlara bağlanırdı...
Bölgede olağanüstü hal uygulaması yürürlükteydi...
Faili meçhuller, yargısız infazlar, karşılıklı yürütülen kirli bir savaş ve bu savaşın zehirlediği Kürt dimağlar...
Türkiye, o eski Türkiye değil artık. “Terörün gerekçesi” olarak gösterilen bütün eski hastalıklarından kurtuldu. Demokratikleşme yönünde olumlu adımlar attı.
Daha da atılacak adımlar var.
Her şey iyiye giderken, parlamento “demokratikleşme” konusunda ciddi bir kararlılık sergilerken ve birçok derde deva olabilecek yeni bir anayasa yapmaya hazırlanırken bu terör saldırısı da nerden çıktı?
Tamam, terör bir “mesaj iletme aracı”dır ama aynı zamanda ve daha çok bir “dış politika manivelası”dır.
İşini bilen ülkeler (devletler), ötekini engellemek (cezalandırmak) adına bu manivelayı kullanırlar ve çoğu zaman başarılı da olurlar.
Bu iş için, uygun örgütler her zaman vardır, yoksa da yaratılır.
Kendisini “Kürt varlığının bağımsızlığına” adamış (adadığı söylenen) PKK da, bu işler için uygun bir örgüt haline geldi yahut getirildi.
Birilerinin taşeronluğunu yapıyor.
Parça başı ya da kabala, aldığı siparişleri değerlendiriyor.
Hem de bölgede racon kesiyor.
Ne Kürt halkını dinliyor, ne Öcalan’ı, ne de yüreği yanan Kürt ve Türk analarını.
Çünkü, PKK “hak hukuk savaşı” veren bir örgüt değil.
Sadece kan döken bir örgüt.
Kan döktükçe semiriyor ve vahşileşiyor.
Kürt ve Türk öldürerek kendisine alan açmaya çalışıyor.
Daha önce de yazmıştım:
Kimse, “PKK eşittir Kürt halkının talepleri” denklemi kurmasın.
Kimse, “PKK’yı dağa çıkaran saikler” türünden içi boş laflar etmesin.
Kimse, “Duble yollarla bölgeye götürülecek şiddetin altyapısı hazırlanıyor” diyerek, demokratik açılımların ve imar çalışmalarının altını boşaltmaya kalkmasın, örgüte cesaret vermesin.
Kimse, içinde “barış” geçen ama barışa hizmet etmeyen boş cümleler kurmasın.
Kimse, BDP’nin zor pozisyonundan bahsetmesin ve “Kandil’le İmralı arasına sıkışmış durumdalar, ne yapsın adamlar?” diyerek, uzlaşmazlığı mazeret üretmesin.
Merak edilmesin, “demokratik açılımlar” sürecek.
Devlete karşı bireyi koruyan “sivil bir anayasa” yapılacak.
Bütün etnik meseleler öncelikle “haklar” temelinde ele alınacak.
Hukuk hassasiyeti gözetilecek.
Bununla birlikte terörle mücadele de büyük bir kararlılıkla sürecek.
Dönüş yok...
Star