Terör, güney sınırlarımızdan güvenliğimizi tehdit ediyor. Askeri ve siyasi gücümüzü kullanarak tehdidi etkisiz kılmaya çalışıyoruz. Şehit ve gaziler vererek bedel ödüyoruz.
Fakat içeride farklı bir tablomuz var. Şöyle;
Mahalli seçimlerin üzerinden üç ay geçmeden, yeni seçilmiş bazı belediye başkanları, görevden alınıyor, yerlerine kayyım atanıyor. Sebep, yerel yöneticilerin terör örgütüne yardım ve yataklık etmeleridir.
Örgüt, son dönemde yediği darbeler sebebiyle uluslararası güçlere sığınmaya çalışıyor. Bunun için “Barış Pınarı” operasyonunda, ABD’den Rusya’ya, İsrail’den Arap sermayesine, Esad’dan Avrupa Birliği’ne varıncaya kadar birçok uluslararası aktöre sığınma ihtiyacı duydu. Türkiye’ye husumet ve rekabetle malul bazı odaklar, terör örgütüne istediği desteği verdiler ve veriyorlar.
Son tahlilde fiili ve hukuki bir paradoks yaşadığımız görülüyor:
Bir yandan terör örgütünü etkisiz kılmak için sınır dışında askeri operasyon yapıyoruz; diğer taraftan bu örgüte “sırtını dayadığını” söyleyen bir partinin belediye başkan adayları yüzde ellinin çok üzerinde oy oranlarıyla seçiliyor.
Hatırı sayılır bir seçmen kitlesi, örgütle açıktan iş tutan bir partiye hangi saik ve sebeplerle oy veriyor? Bu durum izaha muhtaç bir tezat değil mi?
- Seçmen tercihinde, acaba aile ve aşiret yapılarından kaynaklanan bir dayanışmanın belirleyici rolü olabilir mi?
-Yoksa asabiyeci etnik aidiyet duygusu her şeye rağmen seçimde etkili mi oluyor?
-Veya Cumhur ittifakının küçük ortağının bölücülüğe tepki göstereyim derken, endazesi kaçırılmış bıçkın üslubuna, seçim sandığından tepki mi veriliyor?
-Seçim arifesine rastlayan nazik konjonktürde, Riyaset makamından “Kürdistan’a” yol gösteren talihsiz sözler, sandıkta negatif karşılık bulmuş olabilir mi?
Son yerel seçim sonuçlarının, moda tabiriyle “sosyolojisi” nedir?
Gerçekçi analizler yapılıyor mu?
Son yıllarda Türkiye, Suriye ve Irak’ta yaşanan terör kaynaklı bu kadar acıdan sonra, ipi yabancı ellerde olan terör örgütüne “sırtını dayayan” etnik sivil siyasetin seçmen nezdinde özenilecek nesi var?
Sivil siyaseti yöneten bir terör örgütünün, büyük güçlerin paralı askerliğini yapmaktan başka hiçbir vasfı olmadığını artık görmek gerekmiyor mu?
Irkçı ideolojiler, geçen asırdan bugüne insanlığa büyük acılar yaşattı. Etnik tahrikler sonunda sadece sömürgeciler kazandı. Orta Doğu talanlandı. Bölge halkları, zengin kaynakların fakir bekçileri durumuna düştü. Şimdi sömürgeciler, terör belası üreterek halklara diş kirası ödüyorlar.
Yaşadığımız coğrafyanın ırkçılıktan gördüğü zararlara bir asır önce dikkat çeken şarklı kardeşlerimizin hemşerisi Bediüzzaman, “Frenk illeti tabir ettiğimiz ırkçılık, unsurculuk fikriyle Avrupa, alem-i İslamı parçalamak için içimize bu frenk illetini aşılamış. Fakat bu hastalık ve fikir, gayet zevkli ve cazibedar bir halet-i ruhiye verdiği için, pek çok zararları ve tehlikeleriyle beraber, zevk hatırı için her millet cüz’i-külli bu fikre iştiyak gösteriyorlar” diyor. (Emirdağ Lahikası, II, 548)
Başka bir eserinde yirminci asrı kastederek, “şu asır menfi milliyeti çok ileri sürdü. Anasır-ı İslamiye hiç muhtaç olmadığı halde şu milliyet fikrine körü körüne sarıldılar. Menfi milliyet ise, mukaddesat-ı diniyeye hürmetkar olamıyor; bahaneler buldukça ilişmek istiyor” ifadesiyle etnik “menfi milliyetçiliği” eleştiriyor. (Mektubat, 514)
Hamiyet maskeli ırkçılık, bahane üretmeye bile ihtiyaç duymadan başkasına paralı askerlik yapma derekesine düşüyor. Bu durum sivil siyasete seçmen desteği olarak yansıyor. Garip ama gerçek budur.
Kendi askeri ölmesin diye başka ülke militanlarıyla vekalet savaşı tezgahlayan yayılmacı güçler, menfi milliyetçiliği ve dini hassasiyetleri kaşıyıp kullanıyorlar. Dinci veya ırkçı, hangisi lazımsa o öne sürülüyor. Irkçı PKK ile din kisveli İŞİD, son Suriye sahnesinde sömürgeciliğin gayrı meşru ikiz çocuğu olarak ortaya çıktılar.
Ortak tarihin bir vücudun uzuvları haline getirdiği ve ülkenin her yerinde sosyal hayata her şeyi ile entegre olmuş insanların bu kazanımları güçlendirmeleri asıl olmak gerekmez mi?
Her seçmenin dilediği partide, demokratik siyaset yapması elbette hakkıdır ve saygı duyulmak gerekir. Fakat terör örgütü himayesine giren sivil siyasete serbest seçimde destek vermenin hiçbir demokraside yeri yoktur. Sivil siyasette, terör örgütüyle iş tutulamaz. Bizde ise, terör örgütünün dağ kadrosu sivil siyaseti doğrudan yönetiyor. Özgürlükçü ve çoğulcu demokrasi bu değil. Bu sonucu, herkesin kendi açısından yeniden değerlendirmesi gerekiyor. Bu işte bir terslik var...