Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Nisâ Sûresi 19-26. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
19- Ey îmân edenler! Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl olmaz! Verdiğiniz (mehr)in bir kısmını (alıp) götürmeniz için onları sıkıştırmayın; ancak apaçık bir hayâsızlık yapmaları müstesnâ. Hem onlarla iyi geçinin! Fakat onlardan hoşlanmazsanız artık (sabrediniz,) olur ki bir şey hoşunuza gitmez de Allah, onda birçok hayır takdîr etmiş bulunur.(1)
20- Eğer bir zevcenin yerine (başka) bir zevce almak isterseniz, onlardan birine yığınla (mal) vermiş de olsanız, artık ondan (o maldan) bir şey almayın! İftirâ olarak ve apaçık bir günah olarak mı onu alacaksınız?(2)
21- Hem onu nasıl alırsınız ki, birbirinizle gerçekten başbaşa kalmıştınız ve (eşleriniz) sizden pek sağlam bir söz almışlardı.(3)
22- Babalarınızın nikâhladığı kadınlarla da evlenmeyin; ancak artık geçmişte olanlar müstesnâ (onlardan mes’ûl değilsiniz). Şübhesiz ki bu, pek çirkin bir iş ve nefret edilen bir şeydir ve ne kötü bir yoldur!
23- Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz,(4) halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşin kızları, kız kardeşin kızları, sizi emziren (süt) anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri ve kendileriyle zifâfa girdiğiniz kadınlarınızdan olup himâyenizde bulunan üvey kızlarınız size haram kılındı.
Fakat onlarla zifâfa girmediyseniz o hâlde (boşadığınız takdirde kızlarıyla evlenmenizde) size bir günah yoktur. Hem kendi sulbünüzden olan (öz) oğullarınızın hanımları ve iki kız kardeşi (nikâhınız altında) bir arada bulundurmanız da (size haram kılındı)! Ancak artık geçmişte olanlar müstesnâ. Muhakkak ki Allah, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.
24- (Harb esîri olarak) sâhibi bulunduğunuz câriyeler(5) müstesnâ, evli kadınlar da (size haram kılındı)! (Bunlar) Allah’ın üzerinize yazdığı (haramlar)dır. Bunların dışında olan (kadın)lar ise, zinâdan kaçınan kimseler ve iffetli erkekler olarak mallarınızla (mehirlerini vererek) isteyesiniz diye size helâl kılındı.
Öyle ise onlardan hangisiyle (evlenerek) faydalandıysanız, artık mehirlerini bir farîza olarak kendilerine verin! O farîzadan (mehri ta‘yîn ettikten) sonra (daha az veya daha çok vermek üzere) aranızda anlaştığınız (miktar)da ise size bir günah yoktur. Muhakkak ki Allah, Alîm (herşeyi bilen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.
25- Hem içinizden her kim, hür olan mü’min kadınları nikâhlayacak bir genişliğe güç yetiremiyorsa, o takdirde sâhib olduğunuz genç mü’min câriyelerinizden (birini nikâhlasın)! Allah ise, îmânınızı en iyi bilendir.
Hep birbirinizdensiniz. Öyle ise zinâdan kaçınan ve gizli dost da edinmeyen iffetli kadınlar olmaları hâlinde, onları sâhiblerinin izniyle nikâhlayın ve mehirlerini kendilerine güzellikle verin! Fakat evlendikleri zaman, buna rağmen zinâ ederlerse, artık onlara hür kadınlara verilen cezânın yarısı (kadar bir cezâ) vardır.
Bu (câriye ile evlenme izni), içinizden günâha girmekten korkanlar içindir. Fakat sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah ise, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.
26-Allah, size (bilmediklerinizi) açıklamak ve sizden evvelki (sâlih kimse)lerin yollarına sizi hidâyet etmek ve tevbelerinizi kabûl etmek ister. Çünki Allah, Alîm (herşeyi hakkıyla bilen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.
---
(1)Câhiliye devrinde Medîne’de, ölen bir erkeğin mîrasçısı, ölenin eşi ve kaldığı çadırının üzerine: “Sana da mîrasçı oldum” deyip abasını atar ve o kadını tasarrufu altına alırdı. Eğer isterse, kendisi onunla mehirsiz olarak evlenir veya kendisi mehrini alarak başkasıyla evlendirir veya istemezse evlenmesine engel olur ve o bîçâre zaîfeyi ev hapsine mahkûm ederdi. Kadın, ancak daha evvel savuşup akrabâlarına sığındığı takdirde hürriyetine kavuşabilirdi. (Celâleyn Şerhi, c. 2, 29)
(2)Câhiliye devrinde, karısını boşayarak başka bir kadın almak isteyenlerden bazıları, verdikleri mehirleri de geri alabilmek için kendi eşlerine zinâ isnâd ederlerdi. Zîrâ o zamânın âdetlerinde suçsuz bir kadından mehri geri almak, ayıp sayılırdı. (Beyzâvî, c. 1, 207)
(3)Burada zikredilen “sağlam söz”, Bakara Sûresinin 229. âyetinde geçen, Cenâb-ı Hakk’ın “Ya iyilikle tutma veya güzellikle salıverme” meâlindeki emridir. (Nesefî, c. 1, 320)
(4)“İnsan, hemşîresi misillü (kızkardeşi gibi) mahremlerine karşı fıtraten (yaratılıştan) şehevânî hissi taşıyamıyor. Çünki mahremlerin sîmâları, karâbet (yakınlık) ve mahremiyet cihetindeki şefkat ve muhabbet-i meşrû‘ayı (meşru‘ sevgiyi) ihsâs ettiği (hissettirdiği) cihetle, nefsî ve şehevânî temâyülâtı (meyilleri) kırar.” (Lem‘alar, 24. Lem‘a, 208)
(5)“Suâl: (...) Esir ve köle gibi bazı mesâili (mes’eleleri), bazı ecnebîler serrişte ederek (başa kakarak), medeniyet nokta-i nazarında şeriata bazı evham ve şübehâtı (vehim ve şübheleri) îrâd ediyorlar (getiriyorlar).
El-cevab: (...) İslâmiyet’in ahkâmı (hükümleri) iki kısımdır. Birisi: Şeriat ona müessistir (o hükmün koyucusudur). Bu ise hüsn-i hakīkī (hakīkī güzellik) ve hayr-ı mahzdır (katıksız hayırdır). İkincisi: Şeriat, muaddildir (düzelticidir).
Yani gāyet vahşî ve gaddar bir sûretten (şekilden) çıkarıp, ehvenü’ş-şer (kötünün hafifi) ve muaddel (düzeltilmiş) ve tabîat-ı beşere (insanın yaratılışına) tatbîkı mümkün ve tamâmen hüsn-i hakīkīye geçebilmek için zaman ve zeminden alınmış bir sûrete ifrâğ etmiştir (çevirmiştir).
Çünki, birden tabîat-ı beşerde umûmen hüküm-fermâ (geçerli) olan bir emri (işi) birden ref‘ etmek (kaldırmak), bir tabîat-ı beşeri birden kalb etmek iktizâ eder (değiştirmek gerekir). Binâenaleyh, şeriat vâzı‘-ı esâret (esirliği koyucu) değildir; belki en vahşî sûretten, böyle tamâmen hürriyete yol açacak ve geçebilecek sûrete indirmiştir, ta‘dîl etmiştir (düzeltmiştir).” (Mektûbât, Münâzarât, 384)