Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Nur Suresi 61. ayetinde meâlen şöyle buyuruyor:
61 . (Başkalarıyla berâber yemek yemeleri husûsunda) köre bir zorluk yoktur, topala da bir zorluk yoktur, hastaya da bir zorluk yoktur. Size de kendi (çocuklarınıza âid) evlerinizden veya babalarınızın evlerinden veya annelerinizin evlerinden veya erkek kardeşlerinizin evlerinden veya kız kardeşlerinizin evlerinden veya amcalarınızın evlerinden veya halalarınızın evlerinden veya dayılarınızın evlerinden veya teyzelerinizin evlerinden veya anahtarları elinizde bulunan (evler)den veya dostunuz(un evin)den yemenizde (bir günah) yoktur. (Bu kişilerle) hep berâber veya ayrı ayrı yemenizde de size bir günah yoktur. Artık evlere girdiğiniz zaman, Allah katında mübârek ve güzel bir sağlık temennîsi olarak,kendinize (ve o evlerde bulunanlara) selâm verin! İşte Allah, size âyetleri böyle açıklıyor; tâ ki akıl erdiresiniz. (*)
(*) İbn-i Abbâs (ra)’dan mervîdir ki; Nisâ Sûresinin 29. âyeti nâzil olup da meâlen: “Aranızda birbirinizin mallarını haksız sebeblerle yemeyin!” buyurulunca Müslümanlar, kör, topal gibi özür sâhibleri ve hastalarla birlikte yemek yemekte zorluğa düştüler. Zîrâ kör, yemeğin iyisinin nerede bulunduğunu göremez; hasta ve sakat olan da rahatsızlığı sebebiyle yemeğini tam yiyemez. İster istemez haklarına tecâvüz edilmiş olur. Müslümanlar bu endişe ile, onlarla bir arada yemek yememeye başladılar. Bunun üzerine, “Köre bir mahzur yoktur” meâlindeki âyet-i kerîme nâzil oldu. (Celâleyn Şerhi, c. 9, 317)
Said bin Müseyyeb’den de şöyle rivâyet edilmiştir: Resûlüllah (ASM) ile sefere çıkan bâzı kimseler evlerinin anahtarlarını, (özürleri sebebiyle geride kalan) körlere, topallara, hastalarave akrabâlarına bırakırlar ve onlara ihtiyaçları olduğu takdirde evdeki yiyeceklerden yiyebileceklerini söylerlerdi. Onlar ise, yemeleri hâlinde ev sâhibleri râzı olmayabilir düşüncesiyle yemek yemezlerdi. İşte bu sebeble bu âyet nâzil oldu. (Nesefî, c. 3, 228)