Bir dükkana müşteri olarak girdiğinizde dikkatinizi neler meşgul ederdi?
Göz, kulak, akciğer, kalb mi yoksa daha batın olan hayal, merak, his… vs mi?
Yoksa umursamadan geri mi çıkardınız?
Önümüzde iki seçenek var ya içerdekileri seyir ile kendini bulmak ya da dışarı çıkıp kaybolmak.
İlk seçenekte dükkana girdik; çeşitli mevzular, türlü türlü aletlerle işlev görüp bizi hayrette bıraktı.
Dışarının o sükut hali, büyük bir musiki alemine dönüştüğünü farkedince, seslerin sahibini tanımaya iştiyak hissettik.
O his “Ben gizli bir hazineyim bilinmek istedim“ inikasıyla dükkanda gizli bir hazine sandığını keşfettirdi.
Keşf için bir başlangıç lazım olduğunu; o müşteri tasdik ederek, başladı.
Bu başlayışın adı Bismillah… Evet Risale-i Nur’un Sözler adlı eserinde Birinci Sözde şu kudsi cümle; “Bismillah her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız.”
Şüphesiz; Sözlerle başlayan mübarek bir dükkanın, bir çarşının içine girdik.
Bu mübarek dükkanda yok yok.
“Her suale cevab var“ diyen bir mübarek Üstadın müşterisi olmayı talep ettik.
Risale-i Nur’daki tüm eserler, insanın aslı ve mahiyetini ve hakikatını anlatan, hakka teslimiyeti intaç eden, bu asrın ihtiyaçlarını bilip ona göre müştaklarını istifade ve istifaza ettiren, kelimatlarının kopmaz ipleriyle örülen cümle nakışlarıdır.
Risale-i Nur içe yolculuktur. Üstadımın mevzularda önce kendı nefsine okuması, biz okuyan ve meşgul olanlara örnek temsil eder.
Enfüs olan derinlik, hissiyatların uyanmasını sağlar.
Şüphesiz ki; sahabeler çoğu çocuk olacak yaşta olmalarına rağmen medeniyeti beşer olan çarşıya ve hayat-ı içtimaiye-i insaniye olan dükkana bütün kuvvetleriyle müşteri ve müştak olmuşlardır.
Bu kuvvetleriyle, hakikate nüfuz eden İslamiyet’in nevi beşer için fıtriliğini ilan etmişlerdir.
Öyleyse bizler evvela her işimize, fenlerin sahibi Sâni-i Hakîm’den izin almanın şartı olan Bismillah ile başlamalıyız.
Bu başlama Rabbimizin herşeye şahit olduğunun bizde uyanışıdır.
İşarat’ül İ’caz’da şöyle geçer; “Mevcudat, müdrik ve âlimin malıdır. İlim ile alır, isimle ahzeder, suretlerinin temessülüyle temellük eder.
Uyanıklar alimlerdir. Bu cihetle Risale-i Nur’u bu zamanda hakkıyla okuyan ve meşgul olup ders alan derecesine göre muhakkik bir alim olur.
Ve Esma-i Hüsnanın delilleri olan mevcudata ünsiyetle bakar, manasını okumaya çalışır.
Bu delillere, Mesnevî-i Nuriye’den bakalım;
“Acaba zannediyor musun ki mesela Nar meyvesinin acib san’atının gayesi, yalnız bir dakikalık lezzet için gafilane onu yemen ve çiğnemen olsun… Kellâ! Belki ancak o Nar meyvesi, başta mükevvin-i kainat nazarına, sonra bütün kâinat enzarına manasını ifade eden yazılmış bir kelimedir. Manasını ifade ettikten sonra, vazifesi sona erer, o da vefat edip ağzından midene girer, defnolur.“
Kanum, nizam, hareket ile kalıptan kalıba koyduğu şu mevcudatın Bismillah ile başlaması İslamiyetin gereğidir.
Bismillah öyle bir nurdur ki; hilkatin gayesini tasavvur etmeye işaret olan Elhamdülillah’a delildir.
“Senin insaniyetin ise, bu vazifeye olan şuurundur ve İslamiyetin dahi, bu mazhariyet-i azimeyi iz’an etmendir.” (Said Nursî)