Bismillahirrahmanirrahim
Sual: Ey Seyda! İstanbul’a gittin. Bu inkılâb-ı azîmi gördün. Mühim işler içine girdin. Bize ne getirdin?
Cevap: Müjde getirdim.
Sual: Müjde ne demek? Bazılar bize “Sizin için fenalık var” diyorlar.
Cevap: Nurdan zarar gelmez; gelirse, huffâşa gelir, murdar şeylere gelir. Size, cemî kuvvetimle, yalnız Kürdistan’a değil, belki âleme işittirecek tarzda bağırarak müjde veriyorum ki; umum İslâmın, lâsiyyemâ Osmânîlerin, bâhusus Ekradın saadetinin fecr-i sâdıkının geldiğini, hatta Bâşid başında görüyorum.
رَغْماً عَلٰى اَنْفِ اَبِى الْعَلاَۤءِ الْمَعَرِّى (Ümitsizlik ve karamsarlığın sembolü olan Arap filozof ve şâiri Ebû Alâi’l-Maarrîye rağmen.)
Faraza, şu devletin yarı milleti, pahasında verilse idi gene erzân ve zulmetle beraber yansa idi gene ucuz!
Sual: Biz öyle işitmedik.
Cevap: Şeytanın arkadaşları çoktur...
Sual: Öyle ise zihnimize gelen şüpheleri ve sualleri hallet.
Cevap: Elbette; fakat müşteri olmadan, istemeden malımı satmam.
Sual: “İstibdat nedir? Meşrutiyet nedir?” Diğeri: “Ermeniler ağa oldular. Biz sefil kaldık.” Başkası: “Dînimize zarar yok mu?” Daha başkası: “Jön Türkler şöyledirler, böyledirler, bizi de zarardîde edecekler.” Diğeri: “Gayr-i müslim, nasıl asker olacak?” İlâ âhir...
Cevap: Yahu, şu gürültülü, karma karışık, sizin gibi intizamsız suallerinize nasıl cevap vereceğim?
Sual: Kâide-i suali sen göster?
Cevap: Meşrutiyet kanunuyla sual ediniz. Yani içinizden bir iki zekî adamı intihap ediniz; ta size vekil olarak müşteri olup, sual etsin. Siz de dinleyiniz.
Onlar: Peki, peki... (Münâzarat, Sualler ve cevaplar)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
bâhusus : bilhassa, özellikle
Bâşid : Van civarında bulunan ve yüksekliği 3750 m. olan bir dağdır, kayıtlarda “Başet Dağı” olarak anılır
cemî : bütün, tamam
Ekrad : Kürtler
erzân : ucuz, pahalı olmayan
faraza : varsayalım ki…
fecr-i sâdık : güneş doğmadan önce doğu ufkunda yayılan gerçek aydınlık
gayr-i müslim : Müslüman olmayan
huffâş : yarasa, gece kuşu
ilâ âhir : böylece uzayıp gider
imdi : şimdi
inkılâb-ı azîm : büyük değişim
intihap etme : seçme
intizamsız : düzensiz
istibdat : baskı, zulüm
Jön Türkler : genç Türkler, genç Osmanlılar; Batı tarzı yenileşme taraftarı genç Osmanlılar
kâide-i suâl : soru sorma kuralı
Kürdistan : Osmanlı döneminde Kürtlerin yaşadığı doğu illerine verilen ad
lâsiyyemâ : bilhassa, özellikle
murdar : pis, kirli
mühim : önemli
Osmânîler : Osmanlılar
saadet : mutluluk
sefil : yoksul
Seyda : efendi, büyük hoca
umum : bütün
zarardîde : zarar görmüş; zarara, ziyana uğramış olan
zulmet : karanlık