Türkiye toplumu ergenlik çağını arkasında bırakıp, reşit olmanın hudutlarını geçen bir gencin ruh haline bürünüyor hızla.
O yaşların deli ruhuna uygun gel-gitler yaşansa da, geri dönülemeyecek, geri alınamayacak bir süreçtir bu.
Herkes kendinden bilir, bu yaşlardaki ergenin en büyük mücadelesi vesayete karşıdır. Kendini birey olarak ortaya koymanın mücadelesini verir genç.
Üzerindeki tahakkümleri reddetmek, kendi arzusuna göre bir gelecek kurmak en büyük hayalidir.
Kimi zaman açık ve hırçın, kimi zaman da anne ve babalarının ötesindeki aklıyla, onların eprimiş iktidarının altını kurnazca, sakince oyan “taktik”lerle yapar bunu.
Hâlâ ona karşı çalışan iktidarın güçlü araçlarını işlevsizleştirerek kendine işlevsellik kazandırır.
Zamanın ruhu gencin yanındadır çünkü.
***
Taraf’ın Mehmet Baransu imzalı “AKP ve Gülen’i Bitirme Planı” haberine gelen tepkiler, özellikle de Doğan Medyası’nda gördüğü ilgi, reşitliğini gün geçtikçe pekiştiren bir toplumun dinamizm ve taleplerinin her türlü toplum mühendisliğini, yani vesayetleri nasıl gözden düşürdüğünü de ortaya koymuyor mu?
Düne kadar her türlü vesayeti açıkça kutsayan, meşrulaştıran, cilalayan gazete ve başyazarların, TSK’dan açıkça hesap soran mucizevi değişimlerini, ak sakallı nur yüzlü demokrat bir dedenin rüyalarında kendilerini ziyaret etmesine borçlu değilsek şayet...
Bu değişimin sebebi ne olabilir ki, halktan başka!
Bir süredir bir ses duyuyorum. Halkın içinde yaşayan, halktan, sıradan bir reşit, Cahit Koytak’ın kendini tanımladığı gibi, yoksul bir şair, yazar olarak, sesler duyuyorum.
Otobüste, metroda, vapurda, lağım kokan çarşısında Kadıköy’ün...
Trafikte, sinemada, Beyoğlu’nda, piknik yerlerinde, kampuslarda, parklarda...
Bir ses duyuyorum.
“BU ÜLKE BENİM İSTEDİĞİM GİBİ OLACAK, ‘BEN’İM ÜLKEM OLACAK” diyen bir ses bu.
***
Bu sesin etkileyiciliği, gürlüğünden maada, herkesin içinden, yüreklerden kaynaklanması. Hiçbir yayın yasağının duyulmasına engel olamayacağı bir frekanstan yükselen bir iradenin, arzunun sesi bu.
Özgürlük, daha fazla özgürlük talep ediyor.
Adalet, etik, şeffaflık, eşitlik, saygı, zenginlik talep ediyor.
Sadece askerden de değil.
Kof siyasetçiden, lumpen yerel yöneticiden, ahlak bekçisi kanaat önderinden, ayrıcalık-mevki tutkunu uzmandan, gerçekleri kendine yosma eden sözde bilim insanından, ahlaksız gazetecisi, yazarından, işine saygı duymayan, emek vermeyen sanatçısından, memurundan, hocasından...
Bu kendi yaşamına, yaşadığı çevreye, dünyaya sahip çıkan, onu biçimlendirmeye aday reşit bir “gencin” sesi. Benden söylemesi; gelecek, zamanın ruhundan, değişimden yana. Bu sesi duyanlar kalıcı, duymamakta ısrar edenler gidici olacak. Bu gidiş, tüm cilaların sökülüp, altındaki kokuşmuş, çürümüş iskeletin sergilendiği bir nümayiş şeklinde vuku bulacak.
O zaman ne diyelim: Aklı olan bu sese kulak verir...
Taraf