Garip bir ülke olduğumuz noktasında her halde ihtilâf yoktur. En garip olan da, ülkemizin aydınlarının millete ve çoğu zaman da gerçeklere yabancı olmasıdır. Bu durum çeşitli kişilerce ifade edilmekle birlikte, belki de en doğru teşhisi mütefekkir Cemil Meriç yazdığı eserleriyle ortaya koymuştur.
Cemil Meriç, hakkında hazırlanan bir belgeselle yeniden gündemde. Merhum Cemil Meriçin hayatının anlatıldığı Türkiyenin Ruhu Cemil Meriç belgeselinin galası Pazartesi akşamı İstanbul Harbiyedeki Cemil Reşit Rey Konser Salonunda yapıldı. Galada bir konuşma yapan Cemil Meriçin kızı Prof. Dr. Ümit Meriç, sadece babasından değil, Türkiye gerçeklerinden haberdar olan bir aydından bahsetti.
Ümit Meriç, babası Cemil Meriçi; ülkesinin geçmişini ve geleceğini sırtlanan bir aydın olarak tarif etti. Cemil Meriçin ortaya koyduğu eserleri dikkatle okuyanlar, her halde bu tarife itiraz etmez. Şafak Bakkalbaşıoğlunun yönettiği ve proje danışmanlığını Dücane Cündioğlunun yaptığı 120 dakikalık belgesel aynı zamanda tek parti döneminin ipliğini de pazara çıkarmış oluyor. Türkiyenin Ruhu Cemil Meriç belgeselinin 26 Aralık 2008 tarihinde TRT-2de yayınlanacağı ifade edildi ki, belgesel yayınlanırsa TV izleyicisinin de beğeneceğini şimdiden söylemek mümkün.
Belgeselin teknik değerlendirmesi ayrıca yapılabilir. İşin o cephesini ehil olanlar havale edip, mesajlarına dikkat edilecek olursa ortaya Türkiye gerçeğinin çıktığı görülür. Nedir bu gerçek? Sağda ve solda olan ve fakat; düşünen, düşündüğünü bir şekilde ifade eden herkes merkezdeki yasakçıların hışmını çekmiş, ona her türlü eziyet ve haksızlık yapılmıştır. Belgeselde de anlatıldığı üzere Cemil Meriç çocuk denilebilecek yaşta kitap dostu olmuştur. Okuyup doldukça, düşüncelerini yazı ile ifade etmeye başlamış ve ilk ikazı o dönemde Hatayı kontrolleri altında tutan Fransızlardan almış, lise eğitimini yarım bırakmak zorunda kalmıştır. Tek parti döneminde çektikleri de yabana atılmamalı. Elbette Cemil Meriç, yasakçılardan çektikleri konusunda yalnız değildir. Onun gibi onlarca, belki de yüzlerce mağdur vardır. Belgeselde buna da dikkat çekilerek, Ankaradaki en kara halete işaret edilmektedir ki bu beyanların TRT2de yayınlanması sonrasında tartışmaların alevlenmesi de mümkündür.
30lu yaşlarda kör olması Cemil Meriç için ayrı bir imtihan vesilesidir. Buna rağmen kitaplardan kopmamış, belki de daha fazla kitaplarla haşir-neşir olmaya başlamış. Belgesel için mikrofon tutulan hemen bütün dost ve talebeleri, onun okuma ve yazma azmine dikkat çekmekte. Sonraki yıllarda yanına kitap okumaya giden gençler arasında Bediüzzamanı tanıyanların olması da onun için ayrı bir kazanç olmuştur. Ömrünün sonlarına doğru her fırsatta Bediüzzamanı bilhassa celâdet ve cesaretini takdir etmiştir. Meselâ, Bizde İslâm tefekkürünün büyük isimleri (niçin) çıkmamıştır? anlamındaki bir soru üzerine, Çıkmamıştır. Said Nursî var. Hürmete lâyık başka bir adam tanımıyorum. Ben onu tanıdım demiştir. (Yeni Devir g, 9 Ocak 1981den aktaran; M. Latif Salihoğlu, Yeni Asya, 27 Haziran 2008) Bu Ülke adlı eserinde de şöyle yazmıştır: Said-i Nursî, bir kavga adamı. Yalçın bir irade, taviz vermeyen bir mizaç, tefekkürden çok iman.(...) (Cemil Meriç, Bu Ülke, sayfa 247, İletişim Yayıncılık A.Ş., 7. Baskı, 1992)
Kızı Ümit Meriçin, ölümden korktuğunu ifade eden babasına Baba korkma. Sen ölünce körlüğün de sona erecek. Çünkü senin bedenin kör, ruhun değil dediğini aktarması ve Cemil Meriçin de bu müjdeye çok sevindiği ifade etmesi önceki gece düzenlenen galada en dikkat çekici mesajlardan biriydi.
Netice-i kelâm: Cemil Meriç bu ülkenin gerçeklerini görebilen cesur bir aydındı.
Yeni Asya