27 Mayıs 1960 ihtilalinin ertesi günü, 28 Mayıs sabahı Ulus Gazetesinde çok iyi tanıdığımız bir yazar, o günkü yazısına şöyle başlıyordu: “Günaydın Türkiye!” Halkın iktidarını silah zoruyla deviren ihtilalcilere methiyeler düzerek yazısına devam ediyordu.
Ben ise “hayırlı sabahlar Türkiye” diye başlamak istiyorum. Çünkü bu millet, her türlü tertibe, düzene ve gizli ittifaklara rağmen, sonunda kendi hür iradesiyle cumhurbaşkanını seçti. Bundan böyle artık halk Çankaya’da. Bu necip millet, bir değil, iki değil, üç değil, tam ondört partinin birleşerek teşekkül ettirdiği ittifakı yerle bir etti.
Şimdi bu ittifakın, aldığı yüzde otuz sekiz oyu aralarında kardeş kardeş bölüşeceklerini zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Hepsi keser gibi kendine yontup, aslan paylarını çıkaracaklar. Ve pişkin pişkin yollarına devam edecekler. Aslında güzel de oluyor. Onlar yerlerinde kalsınlar, sakın ders çıkarmasınlar.
Benim esas sözüm siyasilerden ziyade, kendilerini yetkili görüp, bir yerlerle mutabakat yaparak, önceden planlanmış olan kararları, zoraki yönlendirmelerle dayatmaya çalışan, mensuplarını “Kendi iradesiyle oy kullanmayı bilmeyen zavallılar” olarak gören kişilerdir. Mensupların farklı tercihlere sahip olduğunu bile bile herkesi tek renge boyama gayretiniz boşa çıkmıştır bilesiniz. Kardeşlerinizin rahatsız olduğunu hem dikkate almadınız, hem de onları davadan döneklikle suçladınız. İşte gördünüz, bütün gayretlere rağmen sizin hesabınız tutmadı. Yanlış hesap Bağdat’tan döner derler, sizin hesabınız milletten döndü. Bence siyasilerden önce sizin düşünmeniz gerekir.
Merakımı mazur görün, acaba bu arkadaşlar, bu neticeden sonra görevi bırakacaklar mı? Zannetmiyorum. Neler yazacaklarını ben şimdiden görür gibiyim.
Unutmayalım ki, zafer hak edenindir. Millet gönül köşkünde olanı Çankaya’da görmek istedi, hepsi bu.