Eşi onu psikiyatriye zorla getirmişti. "Ya tedavi olursun ya da seni boşarım" diyerek ancak ikna edebilmişti. Genç adam, çok sevdiği eşini ve çocuğunu kaybetmek üzereydi. Halbuki ilk başlarken sadece bir kere oynayıp bırakacaktı.
Bundan on yıl önceydi. İş arkadaşının kumar oyunundan biraz para kazandığını duymuş o hevesle sadece bir kereliğine oynama düşüncesiyle eşinden gizli oynamıştı. İlk oyunundan biraz para kazanınca, "nasılsa kazandım yine kazanırım" yanılgısıyla bir daha oynamıştı. Sonraları kazançlarını kayıplar izlemişti. Böylelikle kazanma ve kayıplarla on yıl geçmişti. Her kaybettiğinde, kaybettiklerini tekrar kazanma ümidiyle oynamış fakat altı yılın sonunda iki yüz bin liralık borçla yüz yüze gelmişti.
Borçlarını kapatmak için kredilere ve arkadaşlarından borç para almaya başlamış çıkılmaz bir çukurun içine girmişti. Eşi eve gelen icra kağıtlarından olayı sorgulamış, çok güvendiği eşinin kumar oynadığını öğrenmiş ve yıkılıvermişti. Adam yeminler üstüne yeminler ederek çok pişman olduğunu söylemiş ve bir daha asla kumar oynamayacağına dair söz vermişti.
Zavallı kadın, eşine acımıştı. Neticede çocuklarının babasıydı ve onu bu gününde yalnız bırakmamalıydı. Sırf onun borçları kapansın diye çocuğunu annesine bırakarak fabrikada işe başlamış ve gece gündüz çalışarak ikiyüz bin liralık borcu dört yılın sonunda kapatmıştı.
Daha doğrusu kapattığını zannetmişti. Çünkü kumar bağımlılarının borçlarını kapatabilecek birileri olduğu müddetçe tekrar tekrar kumar oynayacağını ve sıkıştıklarında hemen yalana başvurabileceklerini hesaba katmamıştı.
Bankalardan kredi limiti dolan saygıdeğer kumarbaz efendi, bu sefer rotayı arkadaşlarına çevirmiş, zaten daha önce alışık olduğu yalan yeminlerini tekrar ederek haftaya ödeyeceği taahhüdüyle yakın çevresinden ve iş arkadaşlarından borç para dilenmeye başlamıştı. En son bir hafta önce özel bir numaradan kadını arayan borç verenlerden biri kadına galiz tabirler kullanarak ‘‘eşine söyle borcunu ödesin yoksa başka bir şekilde biz borcumuzu alırız’’ demiş ve kadının kocasına olan bütün güvenini altüst etmişti.
Asıl bomba haber, başvurdukları aile terapistinde olacaktı. Kadın ve adam arasında kumar yüzünden sorunlar baş göstermeye başlayınca soluğu aile terapistinde almışlardı. Aile terapisti adama dönerek ‘‘ne kadar borcun varsa eşinin onu bilmeye hakkı var, bu yüzden açık bir şekilde, bütün samimiyetinle her şeyi net bir şekilde söylemen gerekir’’ demişti. Kadıncağız oturduğu evin de satıldığını orada öğrenmiş ve ağlama kriziyle bir köşeye yığılı vermişti.
Bana geldiklerinde yorgun, bitkin ve depresyonda bir kadın ve umursar gibi yapan fakat umursamaz bir adam vardı. İkinci görüşmeye artık kadın gelmedi. Görüşmeye adam tek başına geliyordu artık kumar oynamayı bırakmıştı fakat iş işten geçmişti. Dayanacak gücü kalmayan kadın, çocuklarını alarak baba evin gitmiş ve boşanma davası açmıştı.
Üstelik adamın oynadığı kumar oyunu devletin izin verdiği yasal bir kumar oyunuydu… İslami değerlerimizle dalga geçtikleri gibi milli değerlerimizle de dalga geçiyorlar. Bir şeyin başına islami (İslami oyunlar gibi) veya milli (milli piyango) kelimeleri getirerek toplum nezdinde kabul edilebilrliğini kolaylaştırıyor. Uyuyoruz, artık uyanmalıyız... Acı gerçekler... Kumarın yasalı, yasal olmayanı olamaz. Toptan yasaklanması ve kumar oynamaya özendiren milli piyango idaresinin tamamen kapatılması artık bir yasal zorunluluktur ve bu durum aile kurumunu korumakla mükellef devletin vazifesidir.
* Aile Kurumu’nun Çöküş Sebepleri ve Çözüm Yolları kitabından alıntıdır. (İnşallah yakın zamanda yayınlanacak.)