Bursa’nın tarih kokan zamanına, Ulucami'nin heybetli minarelerinden yükselen ezan sesleri, rahmanîyet zenginliği kazandırıyor. Üstad Bediüzzaman Hazretleri'nin vefatının 49. sene-yi devriyesi münasebetiyle Yeni Asya Vakfı'nın Bursa şubesince tertiplenen mevlid için Türkiye'nin muhtelif diyarlarından gelen Nur şakirdlerinin hıncahınc doldurduğu camiden taşan kalabalık dışarıda da maşerî bir görüntü meydana getirmiş. Türk tarihinin bu en büyük mabedini dolduran nuranî simalardan kanatlanan aydınlığa, Nur'u heceleyen dudaklardan yükselen duaların lâhutî uğultusu eşlik ediyor. Müezzinlerin cemaati safları sıklaştırmaya davet eden seslerinden mabedin ender günlerinden birini yaşadığını, otuz yıldan beri burada secde-i Rahmana giden biri olarak anlıyor ve ürpertiler geçiriyorum...
Bursa ve ulu mabedi, Bediuzzamanın ruhaniyeti ve şâkirdlerine, takdire şayan bir ev sahibliği yapmanın manevî şevki içinde bütünüyle nura inkılab etmiş gibi... Yılların dostları ile karşılaşmanın, onlarla kucaklaşarak hasret gidermenin hazzını, zamanın bu dost simalara kazıdığı derin fanilik izleri bir tarafından kanatsa da, bu zayıf ve gafletten mütevellid elem umumi şevk ve neşeye mağlub düşüyor.
* * *
Güne, bir İstanbul sabahında kadim dostlarımdan Abdurrahman Iraz ile başladık. İlk heyecan dalgasına Yalova Çiftlikköyde yakalandık. 1994 Haziranın da Hakkın Rahmetine kavuşan, Üstadın Nurun Muallimi, Nurun Yüksek Bir Talebesi diye senâ ettiği Mehmed Kayalar Ağabeyin Çiftlikköy Merkez Mezarlığındaki kabrini ziyaret için Bursa yolundan ayrıldık...
Eski ve küçük bir mezarlık... Sık servilerin mezar taşlarıyla uhrevî bir veçhe kazandırdığı bir diyar... Mezarlığın tek kapısından girdiğinizde üç beş metre sonra kubbeli mermer türbesinde Kayalar abi bütün ruhaniyetiyle sizi ayakta karşılıyor. Vücudumun bütün zerreleriyle ürperdiğimi, tüylerimin diken diken olduğunu hissediyorum. Sabahın bu erken saatinde mermer çehreleri yalayıp iliklerimize işleyen serin rüzgarın ürpertisi değil bu, Kayalar abinin huzurundayız; huzurun ürpertisi...
Dicle kenarındaki medresesinde Nur hakikatlerini yüksek avazıyla haykıran, korku bilmeyen, şecaatıyla Himalayalar kadar azametli, Bediüzzaman ve Nur davasına sahip çıkmakta Hazreti Ömer gibi celalli; küfrü zelil etme kastı taşıyan başı Everest kadar dik bu kahraman insanın manevî huzurunda yaşadığım ruhî fırtına ile yere çöktüm... Irazın hazîn sesiyle okuduğu Yasin-i Şerif bitinceye kadar, Kayalar ağabeyden özür diledim; onun kadar cesur, onun kadar gayretli ve onun kadar sadık olamadığım için mahcubiyetimden zerreye inkılâb ettim... Dahilî-haricî yaşadığı bunca musibete göğsünü geren ve son nefesine kadar Nura hizmetten geri kalmayan bu büyük insanın manevî huzurdan zerreye inkılâb etmek yetmez, yok olmalıydım... Ama yapamadım, o son zerreyi nefis bütün varlığıyla müdafaa edib, terkine razı olmadı; yapamadım...
Sahi!.. Mehmed Kayaları bilir misiniz? Daha önce hiç duydunuz mu? Bazı Risalelerdeki şiir ve müdafaaların ahirinde Yüzbaşı Mehmed diye ön ismi geçen celâl sahibi insanın Mehmed Kayalar olduğunu biliyor muydunuz? Küfrün hücum ve zulümlerinin haddi aştığı, taşları çatlattığı vakitlerde Üstadın, Çok ileri gitmesinler, yoksa işi Kayalara havale edeceğim! yollu ifadelerle etrafındakilere varlığıyla tesellide bulunduğu kişinin Yüzbaşı Mehmed olduğunu biliyor muydunuz?
Ve Yüzbaşı Mehmedin isminin neden unutulduğunu, Nurun Muallimine ne olduğunu hiç düşündünüz mü? Hiç sordunuz mu?.. Her ne ise, bu uzun ve hazîn mesele başlı başına bir eser mevzuu, ya kısmet...
Abdurrahman Irazın hazîn sesi susmuş, ıslak gözlerle dua mırıldanmaya devam ediyor... Mevlid merasimine yetişmek üzere, ister istemez Kayalar Ağabeyin manevi huzurundan ayrılıyoruz...
* * *
Mevlid dönüşünde arabamızda muhterem bir yol arkadaşımız daha var, Mevlüd Polat ağabey... Dicle kenarındaki Nur merkezinde Kayalar Ağabeyin rahle-i tedrisinden geçerek yetişmiş, yetmiş küsür yaşlarında bir Nur hisarı. His ve heyecanı, belağatı ve takvasıyla adeta bir başka Kayalar... Arabamıza dönüşte Kayalar Ağabeye bir ziyaret gerçekleştirmek üzere binmiş... 27 Mayıs denen meşum ve melun darbe ile ayrıldığı Kayalar ağabey ile bir daha hiç görüşmemiş, vefatının üzerinden geçen bunca yılda bir kabir ziyaretinde bile bulunamamış. Aradan koca bir yarım yüzyıl geçmiş, elli yıl; dile kolay...
Mevlüd abinin heyecan içindeki ürpermeleri adeta gözle görülür derecede... Yol boyunca Kayalar ağabeyden hatıralar anlatıyor, Üstad ve Risale-i Nur ile ilgili şiirlerini okuyor. Elli yıldan beri hafızasını terketmeyen bu şiirleri Kayalar abinin bir ders arkadaşından dinlemek cidden heyecan vericiydi, ürpertiler içinde kalmıştık...
Kabristana varış için yarım saat gibi bir zamanımız kaldığında Mevlüd abi Yasin-i Şerif ile başlayıp Tebareke ile ile devam eden bir Kuran ziyafeti vermeye başladı. Mevlüd abi, belki bir Sıddık Minşevi yahût Abdussamad değildi, sesi bir billur avizenin şakırtı ve tınlamalarını andırmıyordu; ama onun okuyuşundan duyduğum ruhî ürpertiyi Mustafa İsmailin insanı soluksuz bırakan o muhteşem okuyuşundan bile duymamıştım. Zira, Mevlüd abi elli yılın firak ızdırablarını dindirecek hazîn bir vuslat öncesini yaşıyordu ve bütün hatıraların resm-i geçidiyle kendisinden geçmiş gibiydi...
Kabre varışımızı, Mevlüd ağabeyin hıçkırıklar içinde dua edişini, Abdurrahman abiyle birlikte ona iştirak edip gözyaşlarına boğulmamızı cidden anlatabilecek takatım yok. Karşısında, cismaniyetiyle duran bir insandan özür diler gibi, elem ve üzüntü içinde Kayalar ağabeyden bu elli yıllık gecikme için özür ve helallık dileyişini; o anda Kayalar Ağabeyin cismaniyetiyle kabrinde doğrulup bu vefâkâr ders arkadaşının başını teselliyle okşadığını görür gibi hissettiğimi, nasıl anlatabilirim ki?..
Bir kaç kare fotoğraf ve cep makinasının imkânlarıyla birkaç dakikalık video çekim yaptıktan sonra, Kayalar Ağabeyin keskin bakışları altında kabristandan ayrıldık...
Rabbim bu büyük davanın münşii Üstadım ve dar-ı bekaya irtihal etmiş bütün şâkirdlerine rahmet eylesin, bizlere de son nefesimize kadar tesanüd ve ihlâs içinde sadakat nasib etsin... Amin!..
* * *
Burcu-enversin efendim, kalai İslâma sen,
Nail olmuşsun bugün, Kuran ile ikrama sen..
Sensin ol dellâl-ı Kuran, yoluna canlar feda,
İltifat-ı şah-ı merdan ile sensin mukteda...
Vasfını resm etmeğe yok takatim, gelmez dile,
Sen müeyyedsin efendim, ol keramet-i Gavs ile..
Sensin ol Nur naşiri, feyzin demadem aşikâr,
Oldu mülhidler tahassungahı senle tarumar..
Kıl keremler bendene, kim çar-u naçar söyledim,
Sen müceddid kârıbanı hatemisin seyyidim,
Lütfunu bekler gedayız avf edüp huddâmını,
Aldı feyzinden bu Mehmed daima ilhamını..
Fırka-i naciyeyiz biz rah-ı tevhid cebhemiz,
Pişiva-yı alem-i İslâm sensin şüphesiz..
Günlerin olsun mübarek, makberin bulsun sefa,
İsm-ü pak hakkıçün Ahmed Muhammed Mustafa.
Not: Bu mısralar Kayalar Ağabeyin bir bayram münasebetiyle büyük Üstadına bayram tebriğidir. Ruhları şad olsun...