-İstişare niyetiyle-
İman, Kur’an hizmetine en ufak bir emeği geçen bütün arkadaşlarımızı, ağabeylerimizi seviyor ve Üstadın ifadesiyle kendilerini tebrik ediyoruz. Ancak bu sevgimiz ve takdirimiz onların düşünceleri üzerine söz söylemememizi gerektirmiyor. Hatta ben terakkimizin yolunun birbirimizi, söylediklerimiz ve yazdıklarımızı dikkatli bir muhakemeye, eleştiriye tabi tutmakla mümkün olduğunu düşünüyorum. Bunun içindir ki yazılarımın tenkit edilmesinden, sözlerimin üzerine söz söylenmesinden hep memnun oldum. Bana yapılan tenkidin menfisinin olmadığını düşünüyorum. Olumlu da olsa, olumsuz da olsa her tenkidin müspet olduğuna inanıyorum.
Bu girişi daha da uzatmak ve bu konuda bir kafa karışıklığı yaşadığımızı söylemek mümkün. Bu konuyu bir başka yazıya bırakıp, İsmail Berk’in Risale Haber’deki “Büyük Müjdelerin Sevinci” yazısındaki müjdelerin Risale açısından birincil müjdeler olmadığını söylemek istiyorum.
Mesela; “İslam dünyasındaki birlik, AB sürecindeki yapılanma, Nabucco projesi ile sadece santral ülke değil, aynı zamanda enerji koridoru oluşumuz” ve bu sayede çok para kazanacak oluşumuz, “TRT’nin, Türkçe yeni dünya kanalı ile Osmanlı mesajını vermesi,” gibi konuların asıl müjdeler olmadığını ve olmaması gerektiğini düşünüyorum.
Zira ahval-i âlemdeki sosyal olaylar değişkendirler. Ve sürekli bir çıkış eğrisi izlemezler. Biz kendimize müjde ve şevk kaynağı olarak sosyal olaylardaki değişimleri referans alırsak, olumsuz olaylarda tükeniriz.
Bu anlamda Said Nursi’nin birinci Said dönemi eserleri ile Yeni Said dönemi eserleri arasında bir müjdeler farkı olduğunu düşünüyorum. Birinci dönem eserlerinde sosyal olayları müjdeler olarak değerlendiren Bediüzzaman, Yeni Said döneminde imani değişimleri, gelişmeleri müjde olarak değerlendirmektedir.
Mesela, Eski Said'in cihadındaki düşmanlardan birisi olan fakirliğin yerinde, Yeni Said döneminde imani bir kavram olan israf vardır. Eski Said'den Yeni Said'e geçişin eseri sayılabilecek Lemaat'ta "İsraf sefahetin, sefahet de sefaletin kapısı" (s. 331) olarak nitelenmektedir. Daha sonraki eserlerinde ise fakirlik değil, hep israf ve onun iman zaafı ile ilişkilendirilmeleri var.
Yine Lemaat’teki ifadeyle “Din hayatın hem hayatı, hem nuru, hem esası” dır. O yüzden bu milletin ihyası dinin ihyasıyla mümkündür. Başka dinlerin aksine, dinimize ne kadar bağlanırsak, o kadar terakki ederiz. Dini ihmal ettiğimiz nisbette de gerileriz. Said Nursi artık bundan sonra yazacağı eserlerde her türlü terakkimizin tek sebebini Din olarak görecektir. AB, Nabucco projesi, TRT, Kürtçe, Arapça TV, ittihad-ı İslam, çok para kazanmamız vs. olarak değil. (s. 328)
Bu mukayeseleri çoğaltmak mümkün. Ancak Bediüzzaman’daki değişimin felsefesini yine Said Nursi’nin kendisi, sorulan bir soruya cevap olarak vermektedir:
“Senin eski zamandaki müdafaatın ve İslâmiyet hakkındaki mücehadatın, şimdiki tarzda değil. Hem Avrupa'ya karşı İslâmiyeti müdafaa eden mütefekkirin tarzında gitmiyorsun. Neden Eski Said vaziyetini değiştirdin? Neden manevî mücahidin-i İslâmiye tarzında hareket etmiyorsun?" sorusuna verdiği cevap, Bediüzzaman'ın Eski Said dönemine nasıl baktığına önemli bir ışık tutmaktadır:
“Eski Said ile mütefekkirîn kısmı, felsefe-i beşeriyenin ve hikmet-i Avrupaiyenin düsturlarını kısmen kabul edip, onların silâhlarıyla onlarla mübareze ediyorlar, bir derece onları kabul ediyorlar. Bir kısım düsturlarını, fünun-u müsbete suretinde layetezelzel teslim ediyorlar; o suretle, İslâmiyetin hakiki kıymetini gösteremiyorlar. Adeta, kökleri çok derin zannettikleri hikmetin dallarıyla İslâmiyeti aşılıyorlar, güya takviye ediyorlar. Bu tarzda galebe az olduğundan ve İslâmiyetin kıymetini bir derece tenzil etmek olduğundan, o mesleği terk ettim.” (s. 560)
Bu tespitlerden benim anladığım, Eski Said ne ilerlemeci bir modernisttir, ne de dini, dünyevî bir ideolojiye, dünyevi gayelere indirgemiştir. O bir İslâmcı değil; fazilet, ahlak, tefekkür, şefkat, hikmet, ibadet ve adalet vb. müminidir.
Tüm bu dağınık düşüncelerden derlediğim müjdelerden birkaç örnek de ben vermek istiyorum. “Buyurun bu müjde sağanağında yıkanalım, rahmet bulalım ve gayretlenelim.”
İşte satır başlıkları:
•Bugün Şanlıurfa’ya Rabbim rahmet bulutlarını gönderdi, ve ben Allah’la ahdi taptaze olan bu rahmeti içime çekmek için dışarı fırladım. Islandım ve toprağın kokusunu taa içime kadar çektim.
•Şanlıurfa’dan, Diyarbakır’dan, İzmit’den, Edirne’den, İzmir’den, yurdun her yerinden gençler akın akın Risale okuma programlarına katılmak için evlerini barklarını bırakıp, dağlara, Said Nursi’nin mekanlarına çıktılar.
•Tire’de, Gebze’de büyükler okuma programları yapıldı. Van’da, Soma’da yeni büyükler, Risale okumak, Risale müzakereleri yapmak için dağları, göl kenarlarını mesken edinmedeler.
•Avrupa’dan genç kızlarımız Risale programlarına katılmak üzere Türkiye’ye geldiler.
•5 gencimiz hayatlarında ilk defa Risale odaklı, iman eksenli yazılar yazmak üzere Risale Haber’de buluştular. Çok, daha çok okumaya, düşünmeye, anlamlandırmaya başladılar.
•Risale Haber’de şimdiye kadar yok saydığımız onlarca ağabeyimizle tanışma, onların Risale görüşlerini paylaşma imkanı bulduk.
•Bu sene 15 ülkede Risale seminerleri düzenlendi. Farklı milletlerden insanlar Risale düşünüp, Risale hakikatlerini konuştular.
•Bir gün mutlaka kendimi değiştireceğim diyen bir öğrencim, dün mesaj attı: “Ne kadar aptalmışım, o günün bugün olduğunu şimdi anlıyor ve bir gün değil, bugün kendimi değiştirmeye başlıyorum” diyor.
•Merve Hanım bir sabah kalktı, yeni bir televizyon seti almak için ayırdığı parayla bir kitapçıya gitti, kendi zevkine göre onlarca kitap aldı, kırmızı kitaplarını tamamladı; bozuk televizyonunu ve pembe dizilerini bodruma kaldırdı.
•Mert Bey hayatında ilk defa iman hakikatlerinin meğer ruhunu nasıl beslediğini, ne kadar büyük bir nimete mazhar olup, ne kadar çok okuması, çalışması gerektiğini anladı.
•Said Bey çocukluktan kurtulup, Risaleyle büyümeye, büyük düşünmeye başladı.
•Songül Hanım ne kadar zorlasa da ruhundaki hazineyi bastıramadığını, yok edemeyeceğini Risaleyle anladı.
•Hatice Hanım artık Risaleyle hayatının tercihlerinin eşiğinde olduğunun farkında.
•Nihayet Hanım Van Gölüne çekilmiş kendini aşmanın sorgulamalarını aramakta.
•İki çatlak kızım Hümeyra’yla, Tuğba, Manisa Sipil dağında 40/50 arkadaşıyla beraber Risale sorgulamaları yaparlarken, Halil ağabeyin Risale dersinin 5 saat sürüp hiç sıkılmadıklarını fark ettiler.
“Müjdelerle müjdeleyen alemden nasiplenip rızkımıza bereket katmaya ve muhabbetle alemde şükür kapılarını aralayan bu güzel gelişmelere tebessümle ve tefekkürle bakmaya ne dersiniz?”