Dünya ve hayatın mahiyetine, insanın var oluşuna baktığımızda görüyoruz ki, insanın var oluşu sadece ölümle çürüyecek bir hayat yaşamak olamaz.
Sınırsız mucizevî özellikleriyle kâinatın varlığı ve o kâinatın her bir varlığının da binlerce harika özelliklerle donatılmış olması apaçık bir şekilde gösteriyor ki; bu kâinatı var eden, bu varlıkları yapan bir amaç ve bir maksat için yapmış olmalıdır. İnsan ise, kâinat mevcudatı içinde binlerce mucizevî özellikleriyle her bir kabiliyetinin, her bir duygusunun, her bir organının onlarca amaç için var edilmiş olması gösteriyor ki insanın var oluşunda da bir amaç, bir maksat mutlaka olmalıdır. Binlerce elmas değerinde bir cevher olan insan, bir kömür parçası hükmünde ve işlevinde çürümek için var edilmiş olmaz ve asla olmamalıdır.
Kâinata ve insana baktığımızda bu var oluşun bir amacı, bir gayesi mutlaka olmalı sonucuna ulaşıyoruz. Ayrıca insanın sonsuzluğu isteyenü, sonsuzdan başkasıyla tatmin olmayan duygu ve arzuları bariz bir şekilde bir sonsuzluk âlemi mutlaka olmalıdır diyor. Hatta insanın bu sonsuzluk isteyen ve sonsuzdan başkasıyla tatmin olmayan duygu ve arzuları gösteriyor ki, bu insanı var eden kaynak sonsuzdur ve insanı bir sonsuzluk âleminde ebediyen yaşaması için var etmiş olmalıdır. Başka türlü olamaz. Çünkü mantıken sonsuz olmayan bir kaynak, sonsuzluk duygusunun kaynağı olamaz.
Bu sonuçlarıyla/sorularıyla insan; var oluşun manasının tam olarak açıklanmasını, kendi varlığının amacını net bir şekilde öğrenebilmek için bu var oluşu var edenin rehberliğine, çöldeki insanın suya muhtaç olması gibi ihtiyaç duyuyor.
İşte insan, Yaratıcının insana rehberliği olan Kur’an’ın dersine ve Hz. Peygamberin sesine kulak verince anlıyor ki, böyle bir kâinatı ve böyle bir insanı var eden ancak mutlak özellikleriyle bir tek olan bir Yaratıcı var. O yaratıcı sırf sevgisinden ve sırf insana iyilik olsun diye kendisini insana tanıtmak için kâinatı ve insanı yarattı. İnsan, bu dünya hayatında Onu tanıma eğitiminden geçerek, bu eğitimden aldığı dereceye göre sonsuzluk âleminde ebedi bir konum alacaktır.
Din (Kur’an ve Hz. Peygamber) ise, insana bu eğitimde rehberlik yapmak üzere Yaratıcı tarafından va'z edilmiştir. Dindeki unsurlar, haramlar helaller insanı bu eğitimin amacına kolayca ulaştırmak için birer araçtır, birer eğitim materyalidir.
Kısaca dünya hayatı, insan için "la ilahe illa Allah" sonucuna ulaşmak için bir eğitimden ibarettir. Yani insan, kendisine verilen kabiliyet, özellik ve duyguları dinin rehberliği eşliğinde gereği gibi kullandığında görecek ki; kâinatta, evrende maddesiyle manasıyla, görüneniyle görünmeyeniyle, eserleriyle kanunlarıyla hiç bir şey hiç bir şeyin varlık kaynağı/ilahı olamaz. Ancak, her bir şeyin ilahı/varlık kaynağı mutlak/sonsuz özelliklere sahip olan ve yaratılmışların cinsinden olmayan Allah'tır.
İnsanî kabiliyetlerin gereğini ve dinin rehberliğini böylece anladığımızda görüyoruz ki, bu dünya hayatında insan bir 'mülakata' alınıyor.
Nasıl önemli bir işe başvuran kişi, önce bir mülakata çağrılır. O işi yapmaya kabiliyeti ve beceresi var mı, yok mu diye bir incelemeden geçirilir.
Aynen öyle de insan, her dem Yaratıcıyı sevmek ve takdir edip yüceltmek gibi bir ulvi vazifeye 'görevli' olarak alınacaktır. Sanki Yaratıcının yüksek ve yüce sarayında çok önemli bir vazifeye çok özel bir 'eleman' alınacaktır. O vazife ise, o sarayda Yaratıcının huzurunda her dem Onu sevmek, Onu övmek ve Onu takdir edip yüceltmektir.
İşte böyle bir vazife için, insan bu dünya hayatında bir mülakata alınır ve insana denir ki o büyük vazifeyi hakkıyla yapacak kabiliyetler sana verildi. Bakalım iradenle kabiliyetlerini ne derece Yaratıcıyı tanımakta ve Onu sevmekte kullanacaksın? İşte insan, bu dünyada büyük mülakatta bu soruya cevap olarak bir hayat yaşıyor.
"Men rabbuke"(Rabbin kim?) sorusu ise aslında insana her bir anda kendi varlığından, özelliklerinden ve tüm çevresinden, kâinattan gelen var oluşun anlamı ve amacına dair soruları temsil eder. İnsan, “men rabbuke" sorusuna doğru cevap verebilmesi için her bir anda muhatap olduğu var oluşa karşı şu temel soruyu sorması gerekir:
"Bu şeyde hangi özellikler var ve bu özellikleri kim/ ne var edebilir? Bu özelliklerin varlık kaynağı/yaratıcısı kim/ne olabilir?"