Siyasetçiler iktidar mücadelesini sürdürürken, kapımıza dayanan tehlikenin farkına varmadıklarını da göstermiş oluyorlar. “İki oy daha fazla alayım” diye verilen canhıraş mücadele, keşke temel meseleleri halletmek için verilebilse!
T.C. Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünce yapılan “Türkiye’deki Ailelerin Eğitim İhtiyacı Analizi” konulu araştırma sonuçlarına göre, katılımcılar ailelerin ekonomi alanında en büyük problemini “aşırı tüketim”, “lüks talepler” ile “kredi kartı kullanımı” olarak sıralamış. (AA, 23 Mayıs 2011)
Araştırma, insanların sahip oldukları kredi kartları dolayısıyla gelirlerinin çok daha ötesinde alış veriş yaptığını ve bunun sonucunda aile ekonomisinde ciddî problemler yaşandığını da ortaya koymuş. Katılımcıların görüşlerine göre ailelerin ekonomi alanında en büyük derdi aşırı tüketim, lüks talepler ve kredi kartı kullanımı olarak sıralanmış. Araştırma sonuçlarına göre, insanlar sahip oldukları kredi kartları dolayısıyla gelirlerinin çok daha ötesinde alış veriş yapıyor ve bunun neticesinde de aile ekonomisinde ciddî sıkıntılar yaşanıyor.
Bir problem de reklâmlar. Tüketimi, daha doğrusu ‘israf’ı körükleyen en önemli sebeplerden biri de TV’leri işgal eden reklâmlar. Bu yayınlar, bilhassa çocukları (kusura bakmayın ama) ‘tüketim/ israf canavarı’ haline getiriyor. Öyle ki, evinizde ‘tatlı’ olsa, o reklâmlarda gördüğü ‘çikolata’yı istiyor. Evdeki ‘patates kızartması’ yerine, illa da ‘cips’ diye diretiyor. Böyle olunca hem para, hem de sağlık tehlikeye giriyor. Araştırma, özellikle büyük şehirlerde yaygınlaşan alış veriş merkezlerinin insanların tüketim alışkanlıklarında değişime yol açtığını da ortaya koymuş.
Yapılan bu anketle ortaya konulan tesbitlere kim itiraz edebilir? Bu tesbitler de gösteriyor ki, genel anlamıyla milletimiz ‘problem’in farkında. Aşırı tüketim, lüks talepler ve kredi kartı kullanımının ‘dert’ olarak sıralanmış olması bunu gösteriyor. O halde yapılacak iş, dile getirilen bu ‘dert’lerden nasıl kurtulabileceğimizdir.
İşte bu noktada sivil toplum kuruluşları, milletin teveccühünü kazanan insanlar ve belki de ‘cemaat’lere iş düşüyor. Bu ‘belâ’lara karşı mücadele yolları, örnek yaşayışlarla ortaya konulmalı. Meselâ kredi kartı kullanımı konusunda insanların ciddî mânâda ikaza ihtiyacı var. Türkiye’yi idare edenler de insanları ölçüsüz tüketime teşvik etmekten vazgeçmeli. “Ödeyemeyen kredi kartı almasın” diyerek işin içinden çıkmak mümkün olsa biz de diyelim. Ama hayat şartları maalesef insanların bu tuzağa düşmesine sebep oluyor.
Başka konularda olduğu gibi bu noktada da ilahiyat camiasına çok iş düşüyor. Camilerde, hutbelerde, vaazlarda en az ‘kalp temizliği’ kadar israf tuzağına dikkat çeken hatırlatmalar da yapılmalı. Önemli bir nokta da, birbirimizi yanlışta değil, iyide ve doğruda teşvik etmemiz gereğidir. Görenek belâsıyla, “Onda var, bende de olsun!” yaklaşımı hepimize kaybettirir! İsrafta, aşırı tüketimde ve lüks taleplerde birbirimizle yarışmak yerine; tasarrufta ve “şeytanın tuzağına düşmekten kaçmak”ta birbirimizle yarışalım.
İsrafın büyük bir tuzak olduğunu insanlara anlatabilmek lâzım. Keşke bu noktada “Sanki Yedim” metodunu uygulayabilsek. “Sanki yedim, sanki aldım, sanki var” diyebilsek ve nefsimizin ‘lüks’ tüketim taleplerini frenleyebilsek, belki “Sanki Yedim Camii’miz” olmaz, ama hiç değilse birikmiş borçlarımız, limitini doldurmuş kredi kartlarımız ve iflâs etmiş bir aile bütçemiz olmaz.
Büyük tuzağa karşı, büyük tamir hareketine girişmemiz lâzım, vesselâm...
Yeni Asya