İslam dünyasında bilhassa ekonomi alanında ciddi, hatta vahim denilebilecek boyutta bir kafa karışıklığı mevcut. Meselelerin hemen hemen tamamı “amalar, fakatlar, falana göre, filana göre” gibi ucu açık, göreli ve spesifik yorumlar üzerine kurulu. Sorulan bir soruya verilen veya verilecek her cevap aynı kaygan ve güvensiz ifadelerle dolu.
Vatandaşın biri masumane soruyor: “Hocam bankalardan konut kredisi veya ihtiyaç kredisi çekmek caiz mi?” Hoca cevap veriyor: “Alimlerin çoğuna göre vadeli alışveriş ve kar payı caiz. Modern zamanın bazı âlimlerine göre enflasyon altında kalan faiz reel faiz değil, paranın piyasadaki değerini korumaya yönelik ekonomik bir tedbir, dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’deki “Riba” kapsamı içinde mütalaa edilmez.”
Bir diğeri “her türlü faizli muamele Allah tarafından kınandığına göre faiz şüphesi barındırdığı için bu ilişkilerden uzak durmak en Müslümanca tavır” diyor. Ötekine göre bankaların uygulamaları direk necaset hükmünde, özel finans kurumlarının uygulamaları ise necaset bulaşmış nesne hükmünde. En makul davranış her ikisinden de uzak durmak. Bazılarına göre ev (mesken) “hacet-i zaruriye” kategorisi içerisine dâhil olduğundan herhangi bir beis yok.
Bu durumda soruyu soran vatandaş nasıl bir yol takip edecek? “Caiz değildir” diyenler laik düzende çalışmak, devlet memurluğu yapmak, faiz üzerine kurulmuş bankalardan maaş çekmek, devletin bizzat kendisinin organize ettiği, denetlediği ahlak dışı bazı kuruluşlardan vergi almak, elektrik, su ve telefon gibi faturalara ödenen gecikme zammı, daha doğrusu faizi, karma eğitim… gibi İslam dışı uygulamalara hiç de duyarlı olmamaları, bilâkis bütün bunları destekleyici kanaatler öne sürmeleri ne kadar doğru ve tutarlı bir davranıştır? Sormak lazım.
Konu, dönüp dolaşıp kanaat ve tercih meselesine geliyor. Yapılan yorumlardan birini sahih ve geçerli kabul edecek ve o yorum üzerinden işlemlerinizi göreceksiniz. Buradaki sahihliğin nesnel olmayıp öznel olduğu açıktır. Yapılan tüm yorumların, daha doğrusu içtihatların hepsinin birden doğru ve hak olduğunu iddia etmek mâkul olmaz, çünkü gerçek içinde tezat barındırmaz. Sorun yorumcuların yorumlarında değil, asıl sorun yoruma konu edilen ayet ve hadislerin neye/nelere delalet ettiğinin tam olarak bilinememesi, daha açık bir ifadeyle kestirilememesi.
Bazı modernistler bu sorunu “tarihsellik” paranteziyle aşmaya çalışıyor, bazı gelenekselciler de “evrensellik” zırhıyla nasları koruma ve garanti altına almaya çalışıyor. Ama son kertede her iki girişim de meseleyi açıklığa kavuşturma noktasında kifâyetsiz kalıyor. “Riba” kavramının tam olarak neye tekabül ettiği, neleri kapsadığı, neleri dışarıda bıraktığı konusu âlimler arasında hâlâ devam eden bir tartışmadır.
Sözgelimi meşhur Mısır Müftüsü Muhammed Abduh, bankaların kar payı olarak aldığı ilavenin (yani faizin) “Riba” kapsamı içerisine girmediğini söyler. Reşit Rıza ve Pakistanlı âlim Fazlurrahman, Abduh ile aynı kanaati paylaşır. Nas, sabit fakat bu nassın neye delalet ettiği sabit değil. İslam hukukundaki tabiriyle “Sübûtu kat'i, delâleti zanni.”
Hâsılı, yıllardır hangi İslami konuyu araştırmaya koyulsam sonuçta “zannilik”, “görecelilik” ve “öznellik” gibi aşılmaz duvarlar çıktı karşıma.