Bediüzzaman’ın Entelektüel Hayatı- 6
Bediüzzaman Medeniyetler Şehri Mardin’de
Bediüzzaman’ın ilim yolculuğu Şirvan, Siirt, Bitlis, Tillo ve Biro’dan sonra 1894 yılında Mardin’e uğrar. Burada bir yandan ilmi münazaralara devam ederken, diğer taraftan da Şehide Camiinde ders vermeye başlar. Mardin alimleri Bediüzzaman ile münazara eder. Ondaki harikulade ilmi derinliği gördükten sonra kendilerine Üstad kabul ederler.
Bediüzzaman Mardin’de birçok kişi ile tanışır. O zamanlar İslam dünyasını düşünceleriyle hayli etkileyen Cemaleddin-i Efganî’nin talebeleri ve Sünûsi tarîkatı mensupları ile de tanışır. Bu vesileyle hem Cemaleddin-i Efganî’nin mesleğine, hem de Sünûsî tarîkatına aşina olur.
Hürriyet, meşrutiyet kavramlarını ve bu kavramlar etrafında İstanbul’da başlayan fikri ve siyasi mücadeleleri ilk kez burada duyan Nursi, birçok faaliyetin de içinde yer alır.
İlk Siyasi Hayat
Bediüzzaman genç yaşta siyasî hayata atılır. İlk siyasi hayatı Mardin'de başlar. Siyaset yoluyla vatana ve millete hizmet etmeye çalışır. Faaliyetleri hayli ses getirir. O günlerde Abdülhamid idaresindeki Osmanlı İmparatorluğu parçalanma endişesiyle yatıp kalkmaktadır. Bundan dolayı başta Doğu şehirlerinde olmak üzere Osmanlı topraklarında yoğun bir denetim söz konusudur. Mardin’de de benzer uygulamalar vardır.
Bediüzzaman’ın faaliyetlerinden rahatsız olan idareciler şehirde sözde kontrolü kaybetmemek için onu yakın takibe alırlar. Hakkın hatırını yüksek tutmak adına şiddetli tartışmalara giren Bediüzzaman, Mardin Mutasarrıfı tarafından güvenlik gerekçesiyle il hudutları dışına çıkartılır. Molla Said elleri bağlı şekilde bir muhafız nezaretinde Bitlis'e sürgün edilir. Bu hadise Molla Said’in devletin soğuk otoritesiyle karşılaştığı en önemli hadisedir. Daha sonra aralıklarla, şimdikinden çok daha şiddetli ve çeşitli şekilde yaklaşık 50 yıl sürecek güç odaklarıyla mücadelesinin başlangıç noktasını teşkil eder. Bu anlamda bu olayın sembolik bir değeri de vardır.
Kırılan Kalpler… Kırılan Kelepçeler…
Bediüzzaman Bitlis’e sürgün edilirken namaz vakti gelir. Namaz kılmak için, Jandarmalardan kelepçeleri açmalarını ister. Jandarmalar bu isteği reddederler. Kainattaki en büyük hakikati iman ve namaz olarak gören Molla Said’in içindeki namaz aşkı daha o günlerde dünyevi anlamda netice vermeye başlar. Molla Said’in namaz aşkı kelepçelerin çözülmesini netice verir. Molla Said kelepçeleri mendil gibi açarak Jandarmaların önüne bırakır. Evet, bu olsa, olsa namazın bir kerametidir.
Jandarmalar, hayretler içinde olanları seyreder. Teslimiyet, rica ve istirham ile:
-Biz şimdiye kadar muhafızınız idik, bundan sonra hizmetçiniziz!, derler.
Çağının Garibüzzaman’ı Bediüzzaman
Bediüzzaman kimine göre bedi, kimine göre bedevidir. Farklılıkları içinde barındırır. Kah serada, kah süreyyada yaşar. Her insana hitap edecek şekilde yaratıldığı için her insanın yaşayabileceği ortalama halleri o zirve noktasında yaşar. Daha o günlerde bile İslam alemine vurulan darbeleri ilk önce kendi kalbine vurulmuş gibi hisseder.
Gerek beden, gerekse de manevi açıdan sürekli hareket halindedir. Bu durum onu zaman zaman yorar. Bazen bu yorgun hallerinden doğan dertlerini dostlarının bile rikkatine dokunacak şekilde anlatır. Böylece Kur’ân’dan gelen şifanın ne kadar etkili olduğunu göstermek ister.
Bu dönemlerde Bediüzzaman’da iki zıt hal hükmeder.
Birincisi: Fikrinin münkesif, yoğun bulunduğu vakitlerdi. Böyle zamanlarda eline aldığı bir mevzuyu anlamaması mümkün değildi.
İkincisi: Fikrinin münkabız, tutuk bulunduğu vakitlerdi. Böyle zamanlarda mütalaadan, münazaradan uzak duruyordu. Konuşmaktan bile hoşlanmıyordu.
Tam da bu günlerde Molla Said günde bir-iki cüz okumak suretiyle Kur’ân’ı ezberlemeye başlar. Her gün iki cüz’ ezberleyerek Kur’ân’ın mühim bir kısmını hıfzına alır. Fakat o gün için Kur’ân’ı tamamen ezberlemez. Bunun iki nedeni vardır:
Birincisi: Kur’ân’ın çok süratle okunmasını ona hürmetsizlik olarak algılama ihtimali.
İkincisi: Kur’ân hakikatlerinin hıfzının lafzını ezberden daha önemli olması.
Onun için Kur’ân hakikatlerinin anahtarı olacak ve şüphelere karşı muhafaza ve mukabele edecek İslâmi hikmet ve fene dair kırk risaleyi iki senede hıfzına alır. Her gün bir parça ezberden okumak suretiyle, hepsini üç ayda devreder.
Bediüzzaman’ın Aldığı Son Ders
Molla Said şarkın büyük ulema ve şeyhlerinden Seyyid Nur Mehmed, Şeyh Abdurrahman-ı Tâğî, Şeyh Fehim ve Şeyh Mehmed Küfrevî gibi ali zatların her birisinden ilm ü irfan hususunda ayrı ayrı derslere nail olur. Onları fevkalâde sever. Ulemadan Şeyh Emin Efendi, Molla Fethullah ve Şeyh Fethullah Efendilere de ziyade muhabbeti vardır.
O günlerde Şeyh Mehmed Küfrevî Hazretlerinin Molla Said’e beddua ettiği yalanı yayılmaya çalışır. Durumu haber alan Molla Said, Şeyh Hazretlerini ziyaret eder. Şeyh Hazretleri Molla Said’e iltifat eder, teberrüken bir ders verir. İşte Molla Said’in en son aldığı ders bu olmuştur.
Ölüm Haberi Veren Rüyalar
Bir gece Bediüzzaman, rüyasında Şeyh Mehmed Küfrevî Hazretlerini görür. Şeyh Hazretleri Bediüzzaman’ı yanına çağırmaktadır:
-Bediüzzaman; gel beni ziyaret et, gideceğim.
Bediüzzaman hemen Şeyhi ziyarete gider. Fakat Şeyhin uçup gittiğini görür.
Uyanır. Saate bakar, saat gece yarısıdır. Tekrar yatar. Sabahleyin Şeyhin hanesinden matem seslerinin yükseldiğini işitir. Oraya gider. Hanesine geldiğinde Şeyh Hazretlerinin gece vefat ettiğini öğrenir.
Mahzun olarak geriye döner.
Valilik Baskını
Mümin bir hata gördüğünde ya eliyle ya da diliyle düzeltmeli. Buna da gücü yetmiyorsa kalben buğz etmeli. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.
Molla Said’in imanı sıradağlar gibi muhkemdir. Gördüğü her kusuru kendine has yöntemlerle ıslah etmeye çalışır.
O günlerde Bitlis Valisi ile bir kısım memurların içki içtikleri duyulur. Haberi alan Molla Said hiddetlenir:
-Bitlis gibi dindar bir memlekette hükûmeti temsil eden bir zâtın irtikâp ettiği bu muameleyi kabul edemem!
Öfke ile içki meclisine gider. İçki hakkında bir hadîs-i şerif okuduktan sonra Valiyi hayli sarsacak sözler sarf eder. Valinin vurdurmak için işaret etmesi ihtimaline karşı bir elini de silahının üzerinde tutar. Fakat vali fevkalâde mütehammil ve hamiyetli bir zâttır. Molla Said’in sözlerine asla ses çıkarmaz.
Bediüzzaman meclisten ayrılırken Valinin yaveri Bediüzzaman’a yaklaşır:
-Ne yaptınız? Söyledikleriniz, idamınızı mûcibdir.
Hak bildiği yolda yürürken korkunun asla elinden tutamadığı Bediüzzaman yine korkusuzca cevap verir:
-İdam hayalime gelmedi, hapis ve nefiy zannederdim. Her ne ise, bir münkeri defetmek için ölürsem ne zararı var?
Yaptığı hatanın farkına varan Vali hadiseden bir-iki saat sonra kendisini makamına davet eder. Molla Said davete icap eder. Valinin odasına girerken, Vali hürmet ve tazimle genç Said’i karşılar, elini öpmek ister:
-Herkesin bir üstadı vardır. Sen de benim üstadımsın.
Altı asır boyunca İslam’a hizmet eden Osmanlı İmparatorluğu çökme devresine girmiş olmasına rağmen bütün şahsi kusurlarına ve İslamiyet noktasındaki zaaflarına rağmen hamiyeti ve hakkaniyeti ile halka hizmet etmeye çalışan bu gibi idareciler vasıtasıyla Osmanlı Devleti altı asır boyunca İslam’ın bayraktarlığını yapabilmiştir.