Canlılar dünyası, yaşamak için beslenmek zorunda. Beslenmesi içinde çevresinde ya bir kaynak olacak ya da besinin kendi yapacak. Bugün yeryüzündeki insan nüfusu 8 milyara yaklaştı. Her yıl yapılan yeni keşifler sayesinde bitki türlerinin sayısı 400 bin, hayvan türlerinin sayısı 8 milyonu bulmuş vaziyette. Bu canlıların bir kısmı otla beslenir, bir kısmı etle bir kısmı da hem etle hem otla beslenir. Bazıları da ortak bir yaşam sürdürerek beslenirler. Bazı canlılar da ya fotosentez ya da kemosentez yoluyla kendi besinlerini kendileri üretirler. Yani her canlı için bu dünyada besin kaynağı konulmuştur, hiçbiri gıdasız bırakılmıyor.
Bugün artık evrendeki canlı cansız her şeyin atomlardan meydana geldiğini biliyoruz. Bugüne kadar bulunmuş birçok element var. Ancak evrenin her tarafına gidilse birçok şeyin Karbon, Hidrojen, Oksjen ve Azot atomlarından meydana getirildiğini görüyoruz. Hava, su, toprak, bitkiler, hayvanlar ve insanlar âleminde bu 4 elementin fazlaca görevlendirildiğine şahit oluyoruz. Havadaki, topraktaki bir atom; emir almış asker gibi bitkinin yaprağına, oradan bir hayvanın bedenine, oradan da onu yiyen bir insanın vücuduna girebilmektedir. Her bir atom bir Evliya çelebi gibi oradan oraya vizesiz ilahi pasaportunu gösterip seyahat etmekte, kendine yüklenen görevleri yapmaktadır. Bunları bu şekilde tasarlayan, kusursuz bir şekilde yapan kim?
Mesela Kaliforniya'nın güneyinde 2600 m. derinlikteki yüksek basınç ve 350 °C'lik sıcaklıkta bulunan bir sualtı kaynağında hayal edilemeyecek kadar güzel canlıların yaşadığını bilim insanları daha yeni keşfetti, bunların gıdalarını kim veriyor? Elementleri, madenleri, enerjiyi bitkilerin emrine, bitkileri hayvanların emrine ve her ikisini de insanların emrine veren kim?
“Evet, kâinatta hadsiz rahmetin mevcudiyeti ve hakikatı, aynen güneşin ziyası gibi görünür. Ve ziyanın güneşe kat'î şehadeti misillü, bu geniş rahmet dahi, perde arkasında bir Rahmân-ı Rahîme şehadet eder. Evet, rahmetin bir ehemmiyetli kısmı rızıktır ki, Rahmân'a "Rezzâk" mânâsı verilir. Rızık ise, o derece zâhir bir tarzda bir Rezzâk-ı Rahîmi gösterir ki, zerre kadar şuuru bulunan, tasdike mecbur olur.
Meselâ, bütün zîhayatın, hususan âcizlerin ve bilhassa yavruların, bütün zeminde ve fezada ihtiyar ve iktidarlarının haricinde, gayet harika bir tarzda hiçten ve mütemasil çekirdeklerden ve su katrelerinden ve toprak habbeciklerinden yetiştiriyor. Hattâ ağacın başındaki yuvada kanatsız, zayıf kuşçuklara annelerini emirber nefer gibi gezdirir, rızıklarını getirttirir. Ve aç bir arslanı yavrusuna musahhar eder, elde ettiği bir eti yemeyip yavrusuna yedirir. Ve sair hayvanatın ve insanın yavrularına memeler musluğundan âb-ı kevser gibi hoş, mugaddî, sâfî, halis, beyaz sütleri kırmızı kan ve mülevves fışkı içinden bulaşmadan, bulandırmadan imdatlarına gönderir, validelerinin şefkatlerini yardımcı verir. Ve bir nevi rızık isteyen umum ağaçlara, münasip rızıklarını onlara pek harika bir tarzda koşturduğu gibi, bir nevi maddî ve mânevî rızık isteyen insanın duygularına, akıl, kalb, ruhlarına dahi pek geniş bir sofra-i erzak onlara ihsan ediliyor. Güya kâinat, gül çiçeğinin yaprakları ve mısır sümbülünün gömlekleri gibi birbiri içinde sarılı, yüz binler ayrı ayrı, çeşit çeşit sofralardır ki, o sofralar adedince ve onlardaki taamlar ve nimetler miktarınca dillerle ve ayrı ayrı, küllî ve cüz'î lisanlarla bir Rahmân-ı Rezzâkı, bir Rahîm-i Kerîmi bütün bütün kör olmayana gösterir. (Şualar,15.Şua)
*Hem zemin sofrasında Kerîm-i Mutlak olan Rahmân-ı Rahîmin misafirlerine rahmet tarafından ihzar edilen hadsiz taamların ayrı ayrı ve güzel kokularına ve muhtelif, süslü renklerine ve mütenevvi, hoş tatlarına ve her zîhayatın zevk ve safâsına yardım eden cihazlara bak, ikram ve kerîmiyet-i Rabbâniyenin gayet şirin cemâlini ve gayet tatlı güzelliğini gör. (Şualar, 4.Şua)
*Güzel tad ve koku ve şekilleriyle iştahımızı açıp, kendi nefislerine bizim nefislerimizi davet ediyorlar. Ve kendilerini müşterilerine feda ediyorlar. Tâ nebâtî hayat mertebesinden, hayvânî hayat mertebesine terakki etsinler. (Mesnevi-i Nuriye)
Evet bütün bu nimetler,i gelmiş geçmiş ve gelecek olan bütün canlılara veren kim? Şuursuz tabiat mı, tesadüfler mi, akılsız, şuursuz, iradesiz ve güçsüz sebepler mi? Yoksa “Hayatları için lüzumlu olan bütün rızıkları veren, sevdiğini, sevmediğini ayırt etmeyerek bütün mahlûkatını sayısız nimetlere boğan” Er-Rahman ve “Her çeşit canlının rızkını sağlayan, rızık veren, rızka muhtaç olanların rızkını güzellikle sağlayan” Er Rezzak isimlerinin sahibi Allah(C.C) mı?
O olmasa bu canlılara kim acır, kim düşünür bu canlıları ? Hiç düşündünüz mü?