Öncelikle cennet üzüntü ve elem yeri değildir. Kesinlikle bu kimseler cehennemden çıktıkları bilinse dahi cennete girdiklerinde bir elem hissetmezler. Bundan dolayı üzüntü duymayacaklardır.
Hadislerde cehennemden çıkanların üzerinde cehennemden kalan yanık izi olmayacağı bidirilmiştir.
1. Ebu Said'den: Resulullah (sav) buyurdular ki:
"Hakkıyla cehennemlik olan cehennemlikler var ya, onlar cehennemde ne ölürler ne de yaşarlar. Lakin günahları -yahut hataları denmiştir- sebebiyle ateşe duçar olan bir kısım kimseler vardır ki, ateş onları tamamen öldürür. Yanıp kömür olduktan sonra, kendilerine şefaat edilme izni verilir. Böylece grup grup getirilirler ve cennet nehirlerine dağıtılırlar. Sonra: "Ey cennet ehli! Bunların üzerlerine su dökün" denilir. Bunlar, sel yatağında biten bir ot gibi yeniden biterler."[Müslim, İman 306, (185)]
2. Musa ibnu İsmail Vuheyb'den, o Amr ibnu Yahya'dan, o babasından o da Ebu Saîd el-Hudrî Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
"Cennet ehli cennete, cehennem ehli de cehenneme girdiğinde Allah Teala:
'Kimin kalbinde bir hardal tanesi ağırlığında iman varsa onu çıkarın.'
diye buyurur. Bunlar kavrulmuş kömür olmuş bir halde çıkarılırlar. Hayat nehrine atılırlar. Selin getirdiği yığındaki tanenin bitmesi gibi bunlar orada biterler."
Resulullah Aleyhisselâm ayrıca şöyle buyurdu: "Onu görmez misiniz, nasıl sarı ve kıvrak bir vaziyette biter." (Buharî, Rikak, 51)
3. Bu hadisi Buharî, Kitabul-İman'ın, "İman Sahiplerinin Ameller Yönünden Birbirlerine Üstünlüğü" başlıklı babında rivayet ediyor:
İsmail îbnu Ebi Uveys ibni Abdullah el-Esbahi el-Medeni (Daru'l-Hicre İmamı, İmam Malik'in kızkardeşinin oğlu), İmam Malik'den, o Amr ibnu'l-Yahha el-Mazinî'den, o babasından, o da Ebu Saîd el-Hudrî Radıyallahü anh'den Resulullah Aleyhis-selâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
"Cennet ehli cennete cehennem ehli de cehenneme girer. Allah Teala:
'Kalbinde bir hardal tanesi ağırlığında iman olanı (cehennemden) çıkarın.'
diye buyurur. Bunlar kararmış vaziyette çıkarlar, Haya veya Hayat -burada imam Malik şüpheye düşmüştür- nehrine atılırlar. Selin kıyısındaki tanenin bitmesi gibi onlar da bu nehirde biterler. O tanenin nasıl sarı ve kıvrak bir şekilde bittiğini görmediniz mi?"(Buharî: iman: 15)
Hadislerin Şerhi:
"Kimin kalbinde bir hardal tanesi kadar iman varsa..." Yani asıl tevhid inancına ilave olarak, yani kimin iyilik niteliğinde bir imanı varsa, demektir, iman maddi bir şey olmadığı için ağırlık veya hacimle hesab edilemez. Burada kastedilen ameldir. Ameller cevherler ile temsil edilirler. Buna göre, iyilik kefesindeki ameller, beyaz, parlak cevherler şeklinde, günah kefesindeki ameller ise siyah, karanlık cevherler şeklinde görünürler.
"Kalbinde (hardal tanesi) kadar imanı olanı cehennemden çıkarın..." sözünden imam Gazali: "İmanın gerçeğini anlamış, ancak, şehadet kelimesini söylemesine ölümün engel olmuş olduğu kimselerin cehennemden çıkarılacağı" hükmünü çıkarmıştır.
İmam Gazali doyar ki: Ancak bir kimse, şehadet kelimesini söylemeye muktedir olur da ölünceye kadar söylemez, bununla birlikte kalbiyle inanırsa bunun, şehadet kelimesini söylemekten kaçınması, namaz kılmaktan kaçınması gibi sayılır. Cehennemde ebedî olarak kalmaz. Ancak tersi de olabilir. Gazali'nin dışındakiler, diliyle söylememesinin ebedî cehennemde kalmasını gerektireceği görüşündedirler. Burada, yani bu görüşe göre, hadiste geçen "kalbinde" sözünün teviline ihtiyaç vardır. Buna göre bu söz "gücü olursa kalbindeki imanı dili ile de söylemesi şartı ile" manasına alınır.
Bu iki ihtimal şundan kaynaklanıyor: İmanı dil ile de söylemenin imandan sayılacağı ve dolayısıyla bu yapılmadan iman tamam olmayacağı görüşünde ihtilafa düşülmüştür. Alimlerden bir grup bu görüşü kabul etmektedir. İmam Şemsuddin ve Fahru'l-îslam görüşte olanlardandır. Yahut imanın dil ile söylenmesi dünyevi hükümlerin uygulanması için şarttır. Bu da tahkik ehli alimlerinin çoğunluğunun görüşüdür. Hadis ve ayet metinleri ise bu konuda biraz kapalı bir durum (müteşabih) arz etmektedir. Taftazanî de böyle söyleyenlerdendir.
Bu hadisi Müslim, Kitabu'l-İman'da da rivayet etmiştir. Ancak Buharî'nin rivayetindeki senet Müslim'in rivayetindeki senetten daha kısadır. (Yani Buharî'nin rivayetinde ravi sayısı daha azdır ki, buna uluvv denmektedir. Çünkü bu durumda hadisin sıhhat derecesi artmaktadır. -Mütercim). Bu hadisi, Nesâî de rivayet etmiştir.
Bu hadis Mürcie'nin görüşünün yanlışlığını ortaya koyuyor. Çünkü hadiste iman olsa da, günahın kişiye zarar vereceği bildiriliyor. (Mürcie ise imanla birlikte günahın zararı olmayacağı görüşünü savunuyor). Hadis aynı zamanda, büyük günah işleyenlerin ebedî cehennemde kalacağını ileri süren Mutezile ve aynı görüşü paylaşanların iddiasının yanlışlığını da ortaya koyuyor.
4. Suveyd ibnu Saîd, Hafs ibnu Meysere'den, o Zeyd ibnu Es-lem'den, o Ata ibnu Yesar'dan, o da Ebu Saîd el- Hudrî'den rivayet eder ki: ...
... Sonra Yüce Allah: 'Tekrar gidin, kalbinde bir dinarın yarısı ağırlığında hayır bulduklarınızı çıkarın.' diye buyurur. Kalabalık bir topluluk daha çıkarırlar. Sonra:
'Ey Rabb'imiz, orada iyilik sahibi hiçbir kimse bırakmadık.' derler. Ebu Saîd Radıyallahü Anh dedi ki; Eğer siz beni bu hadis hususunda doğrulamıyorsanız, isterseniz şu ayeti okuyun:"
"Allah bir zerre ağırlığınca bile zulmetmez, eğer iyilik olursa onu kat kat yapar ve kendi, katından büyük bir karşılık verir." Allah Azze ve Celle bütün bunlardan sonra:
'Melekler şefaat etti, peygamberler şefaat etti, mü'minler şefaat etti, sadece rahmet edicilerin en merhametlisinin şefaati kaldı.' diye buyurur. Bundan sonra cehennemden bir avuç (Kabza) alır, oradan hiç hayır nedir bilmeyen bir topluluk çıkarır. Bunlar kömürleşmiş bir haldedirler. Bunları cennetin girişlerinde bir nehire atar. O nehire 'hayat nehri' denilmektedir. Selin getirdiği yığındaki tanenin çıkması gibi oradan çıkarlar. Görmez misiniz, taşın veya ağacın güneş yönüne gelen tarafı hafif sararmış ve yeşilimsi olarak görünür. Gölge tarafına gelen kısmı ise beyaz olur. Oradakiler:
'Ey Allah'ın Resulü, sen âdeta, sahrada çobanlık yapmış gibisin.' dediler. (yani sahra ahalisi gibi her şeyi gayet güzel örneklendirerek ve sahradaki benzerleri ile açıklayarak anlatıyordu) Resulullah Aley-hisselâm sözüne şöyle devam etti:
'İnci gibi çıkarlar. Boyunlarında mühürler vardır. Cennet ehli onları tanır. Bunlar Allah'ın azadlılarıdır, işledikleri bir amel olmaksızın, önden gönderdikleri bir hayır bulunmaksızın Allah onları cennete koymuştur.' Sonra Cenab-ı Allah onlara:
'Cennete girin, gördükleriniz sizindir.' diye buyurur. Onlar: 'Ey Rabb'imiz, alemlerden kimseye vermediklerini bize verdin' derler. 'Size Benim katımda bundan daha üstünü vardır' denilir. Onlar: 'Ey Rabb'imiz, bundan daha üstün ne olabilir?' derler. Yüce Allah: 'Rızam, artık bundan sonra Ben ebediyen size kızmam.' diye buyurur."(Müslim, İman, 302)
Hadislerde cehennemden çıkanların haya veya hayat nehrinde yıkandıktan sonra inci gibi parlayarak çıkacakları da ifade edilmektedir. Bunların üzerinde cehennem izi yoktur.
Üzerlerinde bir hatem bulunacağı ifadesi olan rivayet ise "Boyunlarında mühürler vardır." Et-Tahrir müellifi diyor ki: Burada mühürler ile kastedilenler, onların tanınması için boyunlarına asılan şeylerdir. Sadelikleri, temizlikleri, yüzlerindeki sevinç ve güzellik dolayısıyla da "inci gibi" olarak vasfedilmişlerdir. Çünkü artık üzerlerinde ateş ve yanık izi kalmayacaktır. En doğru olanı Allah bilir.
"Bunlar Allah'ın azadlılarıdırlar." Yani bir kimsenin şefaati ile olmaksızın, Allah Teala'nın kendi fazlı ve ihsanı ile çıkarılan bu kimselere cennettekiler "Bunlar Allah'ın azadlılandır" derler.
"İşledikleri bir amel, önden gönderdikleri bir hayır olmaksızın Allah onları cennete koymuştur." Yani Allah Teala, onları sadece imanları dolayısıyla, iman dışında hiçbir güzel amelleri bulunmamasına rağmen cennete koymuştur.
"Şu gördüklerinizin hepsi sizindir." Yani gördüklerinizin mülkiyeti ve ondan istifade hakkı size aittir. Onlar sadece kendilerine ayrılan nimetleri göreceklerdir.
"Ey Rabb'imiz alemlerden kimseye vermediklerini bize verdin." Yani cehennemliklere vermediğini bize verdin. Ama kendilerinden önce cennete girmiş olan cennetlikler, elbette onlardan daha çok nimete sahip olurlar. Onlar bu sözü zan üzere de söylemiş olurlar. Çünkü o anda kendilerine verilen şey gözlerine büyük görünür.
"Size benim katımda bundan daha üstünü vardır." sözünü duyunca, kendilerine verilenin üstünde, hissedilir bir nimet nasıl olur diye hayret ederler. Allah Teala da, kendilerinden razı olduğunu ve bir daha ebediyen onlara gazab etmeyeceğini bildirir. Elbetteki Allah Teala'nın rızası nimetlerin en büyüğüdür. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de de: "Allah'ın onlardan razı olması ise hepsinden büyüktür. îşte büyük kurtuluş budur." diye buyuruyor. (Nevevî'nin Sahih-i Müslim Şerhi).
İmam Müslim, Kastallanî'nin Hamişine göre C.2, s.l28'de, "Şefaatin İsbatı ve Tevhid Ehlinin Cehennemden Çıkarılması" başlıklı babda şöyle demektedir:
Harun ibnu Saîd el-Eyll, Abdullah ibnu Vehb'den, o Malik ibnu Enes'den, o Amr ibnu Yahya ibni İmare'den, o babasından o da Ebu Saîd el-Hudrî Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhis-selâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Allah Teala cennet ehlini cennete sokar, dilediğini de kendi rahmeti ile sokar. Cehennem ehlini de cehenneme sokar. Sonra:
"Kalbinde bir hardal tanesi ağırlığında iman bulduğunuzu (cehennemden) çıkarın."
diye buyurur. Bunlar kömürleşmiş, kavrulmuş bir vaziyette çıkarılırlar. Hayat ırmağına atılırlar. Selin kenarındaki tanenin bitmesi gibi orada biterler (hayat bulurlar) Onu görmediniz mi nasıl sarı kıvrak bir şekilde çıkar." (Müslim, Iman 304)
Sorularla İslamiyet