Çehreler aynasında

Zafer AKGÜL

Aynalar arasındayız
Sonsuza bakan
Ne aynalar Allah’ım!
Ne aynalar!

Yedi renk, yedi çehre, çehreler aynasında. Karşı karşıya duruyoruz. İçimizde hep “Biz” olan görüntüler. Mısır Sfenks’i gibi taş gözlerle ve tabii taş kalplerle- bakmıyoruz birbirimize. Biz yedi çehreyiz şevk ve şavk veren. Yedi renk gibi ışıl ışıl. Bir ahenkle vuran yedi kalp ve bebeklerinde hep bizim oynaştığımız iki o kadar göz; iki o kadar çeşmeyiz ruh ve sevgi akıtan. Ümit, aşk ve azim veren arkalarına deryaları almış kaynaklar… Coşkun akan pınarlar…

Sizi bu çehreler âlemine götüreyim isterseniz. Yani aynalar ülkesine. Eminim çabuk ısınacaksınız o çehrelere. Orada çok şeyler bulacaksınız. Gelin gelin, işte:

Birinci Çehre: Bu çehrede hep sessizlik. Kaybolmuş bir beklediği var gibi ürkek ürkek, kaygılı gözlerle bakar etrafa. Yakınındakilere gözlerini hep derinlemesine daldırır. Hele de akşam güneşi ufukları kızıla boyadığı an, gözlerini hiç ayırmaz oradan. Büyük bir tufanın kopması eşiğindeymiş gibi korkulu fakat telaşsız, sükunet ve tevekkül dolu maveraî bir sesle dönüp kendi kendine mırıldanır.

-Yine akşam oldu

Ve onun için yeni bir şiir akşamı başlar ardık. Sonsuz deryalarda kaybettiği gemiler üstüne, gurbet üstüne; can içindeki can üstüne ve çook uzaklarda kanayan güller üstüne şiirler mırıldanır.

Seni bütün zaman söylesin dursun

Şarkılar, türlükler ve ilâhîler…

Ve İkinci Çehre: Çehrelerin bir başka iklimlisidir bu. Dört mevsimi yaşarsınız bir anda. Hatta bu çehrede dört mevsimi aşan bir çehreyle karşılaşırsınız, değişen sinema sahneleri gibi. Veya boyaların karıştırılarak çoğaltılması kabilinden bu çehrenin iniş ve yokuşlarında mevsimlerin karekökünü bulabilirsiniz. Zikzakları şaşırtır insanı. Çizdiği çizgiler, yazdığı yazılar hep bunları yansıtır. Öylesine işlemiştir içine.

  • Bu renkler beni deli ediyor.
  • ……..?
  • Bu renkler dünyasında anlatamayacağım kadar güzellik ve âhenk var.
  • Yaaa???
  • Ama şu siyah, beyaza neden düşman?
  • Saflığı ve berraklığıyla ona yaşama fırsatı verdiği için…
  • Ah nankör!..
  • Çizgilerin çok güzel. Renklerin dilinden ve gönlünden anlıyorsun.
  • Evet ama ya şarkıların rengi ya huzurun rengi, nasıldır acaba?
  • Şarkılar ve huzur… Bizim şarkılarımız, bizim huzurumuz değil mi?
  • Evet! Herhalde pembe, beyaz mavi ve yeşil olsa gerek…
  • Ve belki de tozpembe.
  • Kim bilir belki de.

Çizgilerine döner…

Üçüncü Çehre: Her şeyin müsbetine bakan dost çehre. Hüzün ve kederle saldırmazlık paktı imzalamıştır. Onlar bir kalleşlik edip saldırsalar bile hiç istifini bozmaz. Hüznü bile neşeyle buyur eder..” Lütf- ü Yezdan, nur-u Kur’an, feyz-i iman sayesinde hiç üzülmem!” de özetini bulan hayat felesefisindeki rolünü oynar. Ama ne oyun… Sanki kendisi için yazılmış. O derecede rolünde bulmuştur kendini, rolüyle yoğrulmuştur. Kelimeleri ve cümleleri gülünç bir ritm ve tertip kılığına büründürür. Samimiyet dolu kalbinden yükselen sesine, dili tercüman olmaz ekseriyetle.

“Her şeyi söylemek mümkün.

Duyuyor, hissediyor.

Anlatamıyorum’u bile hala nasıl hüzünsüz bir tonla söylediğine hayret ettiğim şakavâri bir edayla okur ve tebessüme davetiye çıkarır. Söylemek istediklerini gayet iyi anlarım. Kalp kalbe karşıdır ya. Hafif yeşile çalan gözleri mütevaziliğin sıcak yuvasıdır. Bizi hep kent’in dışına çekmek ister. Köyünün tabii ve temiz havasını anlatır. Toprağından, suyundan, menekşelerinden, kınalı kuzularından, sıcak bazlamalarından buram buram hasret kokan bir iştiyakla bahseder. ”Düşün bir kere!” diye methiyeler dizer köyüne.

Öz’e, hakikate, sılaya, baba ocağına, ana kucağına O’nun kadar aç-susuz ve sevdalı olmak.

-Rica ederim Horatio ! Bana bir şeyler söyle!

-Ne söyleyeyim efendimiz?

Ve dördüncü Çehre: Bu insana eğilmiş can kuşudur. İnsan ruhunu bedeninden daha iyi tanır. (Bu cümlenin öznesine virgül koymuyorum sizin takdirinize bırakıyorum. Öyle ya da böyle. Bir virgül çok şey değiştirir.) Ve O etten, kemikten ziyade ruha bakar. Halbuki herkes onu maddi plan, tensel açı çerçevesinde zanneder. -Varsın zannetsinler.- Her hastalığa bir çare düşünür. Amma ille de manevî hastalıklara. Öyle bir manevi eczaneye sahiptir ki hasta gelir, sağlam gidersiniz… Ağlayarak girer gülerek çıkarsınız onun yanına.

  • Doktor bey hastayım.
  • Hastalığın diline ve kalbine ilişmedikçe sabret ve şükret.
  • Hastalığa şükredilir mi?
  • Elbette nârı da hoş nûru da hoş
  • Öyleyse doktor ben hasta değilim.
  • Hayıır, hastasın.
  • …?
  • Derin nefes al!!
  • Hıııııııı!
  • Ah, bir de derin derin düşünsen! “Necisin, nereden geliyorsun ve nereye gidiyorsun” diye.
  • Iıhhhhhh!

Bu Beşinci Çehre: Bu çehre inziva, uzlet, vecd çehresidir. Şu dünya hanında çok önceleri gelip de yaşasaydı, kemiklerini kim bilir hangi mağarada bulacaktık. İnsanlar arasına karışmaktan imtina etmese de çekinir. Onlardan kaçar gibi bir hali vardır. Ciğerleri hastaymış gibi gönülsüz bir sesle “Zaman cemaat zamanı, neylersin?” der, başını sağa sola sallar, eseflenir. Bütün bunlara rağmen ruhunu bedeninde inzivaya çekmiştir. Beden’i “Ben”ine mağaradır. Onun siyah haleli, bir mağara oyuğundan bakar gibi kuytuluk dolu gözleri ruhunun iç dünyasına çevrilidir. Kulakları da ruhunun sesine dikkat kesilmiştir. Mâsivâya kapalıdır. Ara sıra kapısını tıkırdatırım.

  • Sen kimsin?
  • Sen!..
  • Ben kimim?
  • Sen!
  • Ben???
  • Sen çıkınca aradan / Kalır seni Yaradan.
  • ……
  • Hocam hani aban? Abasız, postsuz derviş mi olur?
  • Olur. Aba nedir ki? En kıymetli şeyin abaysa, aban kadar kıymetin yoktur.

“Ne nam iledir, ne mal iledir. Beyim ululuk kemal iledir” sözü, O’nun sadefinde sakladığı incilerden biridir.

Bol bol, hazin hazin ezel ve ebed tercümanı Kur’an’ı, sırlar hazinesini okur.

-Elif… Lâââm… Mîîîmmm

Elem, elem, elem...  Elem emel’i neylesin???

Bu da Altıncı Çehre: Bu çehre zayıftır. İnce yapılıdır. Sıkıntılı bir hayatın süzgecinden geçtiği için. Tavsifini hep acımak ve şefkat sigasiyla çekip “cık cık”larla çekip bitirebileceğim bir zavallıcık… (canım çehre… Nasıl da habersizsin bütün bunlardan) O henüz yenidir çehreler aynasında… Onun ürkekliği lif lif ayrılan ışıktır hayat prizması içinde… Bir serçeye benzetirim bu yüzden… Daima hareket ve istikrara kavuşma, çılgın denizler üstünde sakin kıyılara kendini atma endişesinin verdiği bir çırpınış… Hep bir imtihan rüyası içindedir…

  • Bu seçeneklerden hangisi doğru?
  • Sadece biri…
  • Eh, belki de hepsi yanlış…
  • Asıl imtihan yüz bin seçenekli dünya imtihanıdır…
  • …….
  • …..
  • Ama neticeler iki büyük ihtimal havuzunda toplanır. İyi ve kötü. Doğru ve yanlış. Saadet veya felaket. Şöyle veya böyle… Yani “Olmak ya da olmamak… İşte bütün mesele burada!”
  • Ben isterdim olmak!...

Nihayet Yedinci Çehre: Bu çehre hep başkası olan ve hiç kendisi olamayan yüz. Bu çehrenin içyüzü: Bu benim işte!..

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.