Diktatörlüğün ağır geçmişinden sıyrılmış değiliz. Demokrasinin de tüm zerrelerimize işlediğini söylemek mümkün değil. Böyle bir dönem de bu meseleyi izah etmek hayli zor olsa gerek.
Cemaatlerin sivil toplum kuruluşu olup olmadığı üzerinde bir sürü spekülasyonlar dolaşırken, bu konuyu gündeme taşımak gerçekten zamansız gibi görünüyor. Ancak, en üst düzeydekilerin cemaatlerle ilgili tartışma açıyor olması artık bu meselenin konuşulması gerektiğini gösteriyor.
Öncelikle cemaatin temel yapısı herhangi bir derneğe veya herhangi bir vakıf kuruluşuna benzemiyor. Zira gerek vakıf kuruluşları gerekse dernekler, belli bir gayeye veya belli kişilere hizmet niyetiyle kurulurlar. Belli bir sınıf veya zümreye hitap ederler. Bünyesinde barındırdıkları insan katmanları nüans farkı ile aynı kategoriye girer.
Dernek bünyesinde yediden yetmişe her kesimden insan bulamazsınız. Mesela, eğitimcilere yönelik bir dernek ise üyelerinin büyük çoğunluğu eğitimcilerden oluşur ve temel vizyonu ve misyonu da genelde eğitime/eğitimcilere hitap edecek ve onlara hizmet verecek şekilde düzenlenmiştir.
Oysa cemaatleri oluşturan üye profiline baktığımızda bu kabil bir durum göremeyiz. Yaş sınırı olmadığı gibi meslek sınırı da yoktur. Gayesi birinci derecede dünya işlerini tanzim etmek de değildir. İkinci derecede dünyevi işlere hizmet eder. Büyük oranda ahirete yönelik hizmetler verir.
Böyle olunca cemaatlerin gerek yapısı gerekse üye profili veya vizyonu/misyonu farklılık arz eder.
Yazılı olarak kayda girmiş belirgin bir tüzükleri de yoktur. Tek bir gaye etrafında birleşildiğinden diğer gayeler ve hedefler veya istekler bu gayeye feda edilmektedir. Belli bir tüzük yoktur ama Üstatlarından gelen ve her üyenin harfiyen uymaya çalıştığı düsturlar ve prensipler var.
Bu gün için Sivil Toplum Kuruluşlarının demokratik bir yapıya kavuştuğunu söylemek mümkün değil. Partiler için de söylenememektedir. Öyle sivil toplum kuruluşu vardır ki, başkanı kırk senedir o kurumun başında bulunuyor. Nerdeyse koltuk değneği ile gelip gidecek olmasına rağmen görevi başkasına vermek gibi bir erdemliği göstermiyor.
Sivil toplum kuruluşlarının demokratik bir yapıya kavuşturulması artık zaruret halini almıştır. Gerçek anlamda üyelerine hizmet vermesi için bu şarttır. Örneğin sendikalar bu kuruluşların başında gelir. Hiçbirinin kendi içinde demokratik davrandığını, serbest iradeye saygılı bir şekilde seçimlerini yaptığını söyleyemiyoruz.
Aynı şekilde cemaatler için de demokratik yapıdan bahsetmek mümkün değildir. Sivil toplum kuruluşlarının demokratik bir yapıya kavuşturulmaları ne denli önem arz ediyorsa cemaatlerin de bir şekilde meşruti (demokratik) bir yapıya kavuşması en az onun kadar önem arz ediyor. Neden önem arz eder? Çünkü Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi “Meşrutiyet … ömr-ü ebedîye mazhar eder.” (Münazarat sh. 23)
Demokratik bir yapıya kavuşmuş bir cemaatin bölünmesi imkansız hale geleceği gibi kıyamete kadar da ayakta kalacağı bu cümlede vurgulanmaktadır.
Bediüzzaman Hazretlerinin bu meseleye ışık tutacak önemli bir sözü daha var:
“Zîrâ meşrûtiyet hükümete düştüğü vakit, fikr-i hürriyet meşrûtiyeti her vecihle uyandırır. Her nevide, her tâifede onun sanatına âit bir nevi meşrûtiyeti tevlid eder. Hattâ ulemâda, medâriste, talebede bir nevi meşrûtiyeti intâc eder. Evet, her tâifeye ona mahsus bir meşrûtiyet, bir teceddüt ilhâm olunuyor.” (Münazarat sh. 31)
İlham kaynağının nereden geleceğini ifade etmesi açısından bu tespit önemlidir. Ve geçmişte tarikatların, hatta bazı mezheplerin, özellikle Şia mezhebinin neden bu kadar hiyerarşik bir sisteme sahip olduğu bu cümleden daha iyi anlaşılıyor. Hükümetlerin bu meselede rolü hayli derindir.
Ülkemizde demokrasi ne derecede hüküm sürüyorsa, hangi seviyeye ulaşmışsa üç aşağı beş yukarı cemaatlerde de seviye aynıdır. Maneviyat önderleri yaş itibariyle Cumhuriyetin demokratik olmayan döneminde eğitildiklerinden bu meselede öncülük etmeye müstaid değillerdir. Bu işi genç kuşaklar halledecektir.
Şüphesiz tarikatların, yapı itibariyle demokratik olma şansları daha zayıftır. Tarikatlar tarihin diktatör sistemlerinin yaşandığı dönemlerde ihdas edildiğinden karakter olarak o günün idare tarzının etkisinde kalmışlardır. Ama yapılarını biraz değiştirirlerse ki, değişimi an be an görüyoruz, yaşıyorlar. Sonuçta bir zaman sonra onlar da cemaat şekline dönüşecekler. Önce cemaat şekline dönecekler daha sonra da cemaatlerle beraber demokratik bir yapıya kavuşacaklardır.
Cemaatleri oluşturan fertlerde de demokratik yaklaşım istenen seviyede değil. Cemaati oluşturan fertlerden on kişiden beşi-altısı kendine cemaat içinde bir önder seçmiş olarak hizmetine devam ediyor. Önderler de dediğim gibi yaş itibariyle hayli ileri olduklarından diktatörlüğün kalın izlerini üzerlerinden atamıyorlar. Bu da haliyle demokratik yapının kurulmasına engel teşkil ediyor.
Türkiye hızla demokrasiye doğru yol alıyor. Bu durum cemaatlere de sirayet edecektir. “Eski hal muhal” kaidesince “yeni hal”e herkes bir şekilde adapte olmak zorundadır. Umarız bu süreç fazla uzamaz, biran evvel gerçekleşir. Zira mevcut durum bir çok insanın canını yakmaya devam ediyor. “Cemaat için fert feda edilir” “kaide-i zalimane”si hükmünü devam ettiriyor.