Cemaat ve tarikatlere dair tartışılacak sözler

Prof. Dr. İsmail Kara: Devletçiler, darbeyi destekliyorlar!

Risale Haber-Haber Merkezi

Prof. Dr. İsmail Kara, cemaat ve tarikatlere dair tartışılacak yorumlarda bulundu. Cemaat ve tarikatların devletçi ve merkeziyetçi olduklarını ifade eden Kara, askeri darbelerin çoğuna zahiren sıcak baktılarını, önemli bir kısmının alenen desteklediğini söyledi.

Yeni Şafak'tan Yusuf Genç'e konuşan Kara'nın sözleri şöyle:

1950'DEN SONRA VÜCUT BULMAYA BAŞLADILAR

Cemaat ve tarikatların yeniden ortaya çıkışı ve giderek varlıklarını daha fazla hissettirmeleri, tekrar oyuna dâhil olmaları Türkiye'nin kısmi de olsa demokratikleşme tarihiyle alakalı. Risale-i Nur cemaati, Süleyman Efendi cemaati, İskenderpaşa cemaati, Kubbealtı cemaatı, Erenköy cemaati, Hüseyin Hilmi Işık cemaati, İsmailağa cemaati, Menzil cemaati dediğimiz yapılar daha önceye giden bazı kaynakları olmakla beraber bugün anladığımız mânada 1950'den sonra vücut bulmaya başlıyorlar.

ANKARA HEM KARŞI ÇIAKR HEM DESTEKLER

Ankara 1924'ten beri cemaat ve tarikatların hatta mütedeyyin insanların din anlayışlarını tasvip etmez, varlıklarını siyasi muhalefet odağı olarak görür; irtica der, şeriat der, teokratik devlet der, bu sloganlar üzerinden onları mahkûm eder. Dolayısıyla bunları bir taraftan tehlike göstererek bastırır, biçimsizleştirir, zayıflatır, dönüştürmek ister. Diğer taraftan toplumu ayakta tutacak, devleti meşrulaştıracak en köklü ve etkili varlık olarak dinin, yerli dindarlığın bunlar üzerinden, bunlar vasıtasıyla devamını ister, bunu teşvik eder. Diyelim ki radikal dinî hareketlere, başka İslâm ülkelerinden gelen dinî düşüncelere karşı bunları bir şekilde destekler.

CEMAAT VE TARİKATLAR DEVLETÇİ VE MERKEZİYETÇİ

Cemaat ve tarikatların da siyasî merkeze ve devlete karşı konumları, düşünceleri ve davranış biçimleri çok taraflıdır. Önce zihniyet dünyaları itibariyle devletçi ve merkeziyetçi olduklarını söyleyebiliriz. Türkiye'de bu aynı zamanda askerlere yakın demek. Bu noktada milliyetçi ve muhafazakâr çevrelere hayli yakınlaşırlar. Devlet bizimdir ama başkalarının, yabancıların elindedir, bizim elimize geçerse mesele hallolacak diye düşünürler. Derin bir sistem tasavvurları, devlet fikirleri ve tenkitleri yoktur. Bu Türkiye'ye karşı müdahalede kullanılma ihtimallerini de artırır fakat aynı zamanda Cumhuriyet idaresinin yerleştirmek istediği laik kültüre, din anlayışına ve seviyesine karşıdırlar. Muhalefetleri pasif fakat ısrarlı ve dayanıklıdır. İslâm siyasî düşüncesinin klasik kavramlarıyla söylersek sabır ve temkin sahibidirler. Rejim düşmanlığı yapan veya sert siyasi söylemleri ve tenkitleri benimseyen radikal İslâmcılardan hoşlanmazlar. Dinle siyaset arasındaki gerilimin artmasını değil hafiflemesini isterler.

BEDİÜZZAMAN ESERLERİNİN DİYANET TARAFINDAN BASILMASINI İSTİYOR

Diyanet'le olan münasebetleri de bu bakımdan enteresandır. Aslında Diyanet'in din anlayışını tam benimsemezler fakat Diyanet çatısı altında yer almak isterler. Bu devletin çatısı altında yer almak arzusu demektir. Bakın merhum Mehmet Zahit Kotku, Mahmut Efendi, Fethullah Hoca Diyanet mensubudur, memur olarak imamdır, vaizdir. Kendilerinin, Diyanet'in, devletin görevlerinden şikâyetçi olduğunu bilmiyoruz, duymadık. Bediuzzaman merhum eserlerinin Diyanet tarafından basılması için teşebbüslerde bulunuyor, mektuplar yazıyor.

TENKİDE AÇIK DEĞİLLER

Sistem bilgisinden, entelektüel donanımdan bahsetmiştim. Buralarda cemaat ve tarikatların büyük zaafları ve eksikleri var. Fakat cemaat dayanışması içinde kendi eksikliklerini görmüyorlar, kendilerine güvenlerinin arkasının boş olduğunu fark etmiyorlar, tenkide açık değiller, bunlar da kullanılabilirlik ihtimallerini yükseltiyor. Yine de kendileri siyasi bir güç mü yoksa bir siyasi gücün yedeğinde mi daha güçlü gözüküyorlar sorusunu unutmamak lazım. Çünkü güç dediğiniz şey çoğu kimsenin zannettiği gibi silah, para, rakam ve sayılar değil bunların üstündeki şeylerdir; bilgi, inanç, felsefe, ideal, aşk ve bir toprağa bağlılık…

ASKERİ DARBELERE SICAK BAKTI, BİR KISMI ALENEN DESTEKLEDİ

Cemaat ve tarikat yapıları DP'den bu yana hep kazanacak olan merkez sağ partiyi desteklemişlerdir. Bu sadece kendi tercihleri değildi muhtemelen. Risale-i Nur camiasının, Süleyman Efendi cemaatinin, Hilmi Işık'ın Demirel'e verdikleri kuvvetli ve medihkâr desteği şimdi herkes unuttu. O da onları destekledi. Sonra onun yerini Turgut Özal aldı, şimdi de Tayyip Erdoğan. Arada Çiller'e, Mesut Yılmaz'a da kısmi destek verdiler. Cemaat ve tarikatlar askeri darbelerin çoğuna hiç değilse zahiren sıcak baktı, önemli bir kısmı alenen destekledi. Özal da 12 Eylülün bir parçasıdır neticede.

Daha açıklayıcı olan bu grupların Erbakan'la münasebetleridir. Bu yapıların çoğu Erbakan'a hiç sıcak bakmamıştır, Erbakan da onlara. Şaşırtıcı değil mi? Aslında din üzerinden birbirlerinin yükünü taşımaya niyetlenmediler de diyebiliriz ama iki tarafın da niçin böyle davrandıklarının birden fazla kaynağı ve sebebi var.

KRİZ ANLARINDA DEVREYE SOKTUKLARI TECRÜBE SİYASİ PARTİLERDEN KUVVETLİ

Yalnız unutmamak lazım, tarikat ve cemaatlerin kriz anlarında devreye soktukları tecrübe havuzları ve hafızaları siyasi partilerden daha kuvvetli ve daha uzun tarihlidir. Daha zengin ve daha imkânlıdır. Uzun ömürlü, değişerek devam etmeye hazırlıklı, dönüşmeye mütehammil olmaları da belki bununla alakalı. Siyaset alanı pratik ve pragmatiktir derler, bu doğru. Cemaatlerin bu taraflarının gelişkin olmadığını kim söylemiş!

Röportajın tamamı için tıklayınız

Polemik Haberleri