RisaleHaber-Haber Merkezi
Haber Türk yazarı Murat Bardakçı, getiğimiz günlerde Haber Türk'ün yayınladığı cemaat ve tarikatlerle ilgili anketi yorumladı.
Anketin, tarikat ve cemaatlerin Türkiye'nin inkar edilemeyecek bir gerçeği olduğunu gösterdiğini belirten Bardakçı, şunları yazdı:
Haber Türk'te önceki gün Türkiye'deki cemaatlerin, daha doğrusu tarikatlerin dağılımını gösteren bir araştırma yayınlandı.
Ben, bu anketin bazı sonuçlarına katılmıyorum. Meselâ "Süleymancılar'ın Türkiye'nin ikinci kalabalık cemaati olduğu" şeklindeki iddia pek doğru değildir. Kendilerini sadece "Nakşibendîler" diye niteleyen ve bir cemaatle alâkaları bulunmadığını söyleyen grubun da mutlaka bir yere mensup olması gerekir.
Bu şekildeki değişik sonuçlar bir tarafa, bu anket tarikatlerin Türkiye'de hâlâ etkili olduğunu ve "Herhangi bir cemaate üye misiniz?" sorusuna halkın yüzde 6,2'sinin "Evet" cevabını verdiğini göstermesi bakımından gayet önemlidir.
Türkiye'de aslında bir tarikate bağlı yahut meyilli olanlar, nüfusun yüzde 6,2'sinden daha fazladır. Sayının gerçek orana göre böyle düşük görünmesinin sebebi ise, ankete katılanların bazılarının bu soruya çeşitli endişelerle "Evet" cevabını verememiş olmalarıdır.
HİÇ KAPATILMADILAR
Sorulması gereken asıl soru ise, Türkiye'de tekkelerin ve zaviyelerin hakikaten kapatılıp kapatılmadıklarıdır.
Cevabı ben vereyim: Tekkeler, Türkiye'de hiçbir zaman "kapatılamadı"! "Kapatılmadı" değil, "kapatılamadı" diyorum; zira resmen yasaklandılar ama faaliyetlerine her zaman devam ettiler.
Büyük Millet Meclisi'nin 1925'te kabul ettiği ve tekke faaliyetlerinin yasaklanmasını emreden 677 sayılı kanun sadece binaları mühürledi, sistemi ve inancı etkilemedi. Faaliyetler başka yerlerde, meselâ şeyhlerin evlerinde yahut ismi "tekke" olmayan değişik yerlerde aynen devam etti. "İcazet" ve "hilâfet" gibi geleceğin şeyhlerini ve mürşidlerini belirlemeye yarayan uygulamalarda bazı bozulmalar ve aksamalar olsa da, sistem her zaman işledi.
Devlet, özellikle de tek parti döneminde tarikatlere yönelik politikasında Nakşibendiliği, daha doğrusu Nakşîler'in "Halidiyye" kolunu kontrol altında tutmaya itina gösterdi. Nakşî-Halidî inanç sistemi dervişlere ve müridlere güzel bir ahıret sağlama çabasının yanısıra dünyevî iktidarı da kontrol altında bulundurmayı öngörüyordu, devlet dolayısı ile bu tarikati kendisine her zaman "rakip" kabul etti ama bütün çabalara rağmen faaliyetlerine engel olamadı.
Devletin bütün bu ısrarına, çabasına ve bir dönem son derece aşırı baskılarına rağmen tarikatlerin güçlerinden birşey kaybetmemiş olması aslında normaldi. Zira, bin küsur seneden buyana devam eden bir geleneğin birkaç maddelik bir kanunla yasaklanması mümkün değildi ve zaten yasaklanamadı.
TARİHTE İLK DEFA
Türkiye'nin inkâr edilmeyecek bir gerçeği olan tarikatler konusunda bugün yapılması gereken iş artık kimin hangi cemaate mensup bulunduğu konusu değildir. Öncelikle yapılması gereken araştırma, son genel seçimde yaşanan ve tarihte ilk defa görülen bir olayın, yani müridlerin oylarını mürşidin yahut şeyhin arzusuna göre değil, kendi tercihleri doğrultusunda vermiş olmalarının sebebini ortaya çıkartmaktır.
İşte o araştırma: İşte Türkiye'nin Cemaat profili araştırması