“Ferd mi cemaat için vardır, yoksa cemaat mi ferd içindir?” sorusu senelerdir kafamı kurcalar. Ergenlik dönemimden bu yana kadar toplumu, cemaatimi ve ailemi hep sorgulayıp durdum. Her zaman aynı şeyler fısıldanırdı kulağıma; “iyi bir vatandaş olmak” , “iyi bir Nurcu olmak” ve “hayırlı evlat olmak”
Benden istenilenler normaldi ve olması gerekenlerdi. Bunlarla hiçbir zaman sorunum olmadı. Benim asıl sorunum şuydu: “Devletim, cemaatim ve ailem hep beni düşündüklerini iddia ediyorlardı. Evet, onları seviyordum ve güveniyordum. Fakat neden benim adıma verdikleri binlerce karar ve üzerime kurdukları onlarca planın sadece birkaçı için dahi olsun benim fikrimi almıyorlardı, neden?” Ya da, “Madem beni bu kadar düşünüyorlar ve iyiliğimi istiyorlar, bir kerecik olsun ne istediğimi veya mutlu olup olmadığımı niçin sormuyorlardı?”
Ortada bir çelişki vardı. Ağladığımda yalnız ağlıyordum, üzüntülerimin sebebini soran olmuyor ya da benim adıma verilen kararlarda olmayan ben, bu kararların bedelini çoğunlukla tek başıma ödemek zorunda kalıyordum. Ve “demek ki onlar benim için değil, ben onlar için varım. Sadece bunu farklı bir üslupla bana söylüyorlar” diyerek mecburen fedakârlık yapmak zorunda kalıyor, çaresizlikten haklarımın yenmesine göz yumuyor ve gönülsüzce içine düştüğüm hayatı, yani başkalarının istediği hayatı yaşamak için ve üstelik bunu ihlâsla yapabilmek için nefsimle mücadele ediyordum. Peki, olması gereken bu muydu?
Cemaatler, devletler, milletler, vb. hep ferdlerin üzerine bina edilmiştir. Zira Hz. Ömer (r.a.) bir gün çevresindekilere der ki:
- İstediğinizi hemen verecek olsaydı, İslam’a hizmet etmek için, Allah’tan ne isterdiniz?
Cevaplar farklı olur. Kimi sahralar dolusu koyun, keçi, deve isterken kimi de sandık dolusu altın, gümüş ister. Bunlarla hem İslam’a hem de Müslümanlara hizmet etmeyi düşünürler. Halife bu cevapları tatmin edici bulmayınca soruyu kendisine yöneltirler.
- Peki derler, bir de seni dinleyelim. İstediğin verilecek olsaydı sen Allah’tan ne isterdin İslam’a ve Müslümanlara hizmet etmek için? Cevaba bakın lütfen:
- Rabbim benim duamı kabul edip isteğimi verecek olsaydı İslam’a hizmet için O’ndan sizin gibi ne sandık dolusu altın isterdim ne de gümüş. Ben Rabbim’den; Ebu Ubeyde, Salim, Muaz gibi yetiştirilmiş adam isterdim, adam! Çünkü der, İslam’a hizmet, yetiştirilmiş idealist adamla olur. Adamın varsa her şeyin var demektir. Adamın yoksa hiçbir şeyin yok demektir.
Evet. Mesele adam yetiştirebilmekte ve adam kazanabilmekteydi. Büyük devletler, büyük toplumlar, büyük cemaatler ve büyük aileler büyüklüklerini ve büyüklüklerinin devamlılığını ferdlerine borçludur. Bu ise devletlerin, toplumların, cemaatlerin ve ailelerin ferdlerinin maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamasına bağlıdır. Bu hakikati asırlarca önce Şeyh Edebali’den duymaktayız:
“Ey Oğul! İnsanı yaşat ki, devlet (cemaat) de yaşasın”
Sonuç olarak; cemaatlerin amacı, insanların imanla kabre girebilmesine vesile olmak ve insanların imanın gerektirdiği şekilde yaşayabilmesi için gereken zemini hazırlamaktır. Ferdlerinin hukukuna riayet etmekten aciz kalan cemaat yapılanmalarının tamamı er ya da geç sahipsiz kalacaktır. Cemaatin hukuku için ferd feda edilemez, edilirse bu zulümdür. “Cemaatin kimseye ihtiyacı yok, bizim cemaate ihtiyacımız var” sözü yanlış bir sözdür. Doğrusu, “Cemaat ve ferd birbirine muhtaçtır” şeklinde olmalıdır.
Bu yazımda cemaatin efrada muhtaç oluşunu ele aldım ve inşallah bir sonraki yazımızda ferdin cemaate ihtiyacını irdelemeye çalışacağım.
NOT: Muhterem ağabeylerimin yazılarıma yaptıkları kıymetli yorumları için çok teşekkür ederim. Kıymetli ağabeylerim, yıllardır edindiğim tahsilimin imtihanını verdiğimi kabul edin. İnşallah yüreklerinizin güzelliğini yansıtan hüsn-ü zanlarınıza layık olmamı Rabbim nasip eder. Hürmetlerimle…