Erzurum Kültür Eğitim Vakfı idare odası. Şarkın bu kadim şehrinde yeni bir nefesle hizmet-i imaniye teneffüsü. Rahmetli Celalettin Atamanalp abi zerafet ve nezaket abidesi abimiz. Bir devlet adamı edasıyla gelir. Cemal Özabacı zannedersem ikinci başkandı. Alaaddin Başar, Suphi abi daha başka zevat, ben fakir idare müdürü. O zamanlar üniversitede doktora yapıyorum, oturur konuşurduk ne yapabiliriz diye. O zamanlar ocaktan yeni kalkmış çay gibiydi hayat, hepinizi ısıtırdı. Allah’ım nasıl birbirimizi severdik, zaman içinde çay soğudu.
Cemal abi o zaman üniversitede görevliydi, hanımı ablamız iyi mantı ve hıngel yapardı. Kırkıncı Hocam başta, hep birlikte evine giderdik. Şener abi, Alaaddin abi ve diğer zevat-ı kadime, ne güzel şeyler konuşurdu Hocam... Dünyaya hizmet ve dostluk için gelmişti, etrafına toplamıştı bu insanları hepsi bir ilahi çağrının adamlarıydı. Ve Hacı Kemal abi, Hocam, Celalettin abi hepsi çağrıya uyup darı uhraya göçtüler.
Cahit Sıtkı der ya;
Neylersin ölüm herkesin başında
Uyudun uyanamadın olacak
Kimbilir nerde nasıl kaç yaşında
Bir namazlık saltanatın olacak
Taht misali o musalla taşında
Alvarlı Efesiz olur mu?
Ahiri ölümdür ne hayaldesin
İsterse devletin Harün’e dönsün
İsterse hazinen Karün’e dönsün
İsterse servetin Haman’e donsun
Ahiri ölümdür ne hayaldesin
İster taze güller gibi olsun evladın
Serv-i kad nev-civan olsun ahfadın
Dünyaya şan versin nam-ı ecdadın
Ahiri ölümdür ne hayaldesin
İster Cemşid gibi zer-tacın olsun
İster Rüstem gibi minhacın olsun
İster güneş gibi siracın olsun
Ahiri ölümdür ne hayaldesin
İster Husrev gibi günde bir divan
İster Kisra gibi yap ali eyvan
İster Keyser gibi sür sen de devran
Ahiri ölümdür ne hayaldesin
İster Halid gibi üstüvar olsan
İster Hamza gibi şehsüvar olsan
İster Mıkdad gibi nev-civan olsan
Ahiri ölümdür ne hayaldesin
İster Hasen gibi evlad-ı Nebi
İster Huseyin gibi sultan çelebi
Lutfîya hiç gezme Şam u Halebi
Ahiri ölümdür ne hayaldesin
***
Sıra Üstadımızda. Sözlerin sultanı, ruhların tabibi…
Sizlere müjde! Mevt idam değil, hiçlik değil, fenâ değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in’idam değil. Belki, bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır.
Sekizinci Kelime
Sizlere müjde! Mahbuplarınızdan nihayetsiz firakların yaralarını tedavi edip merhem süren bir Mahbub-u Bâkîniz var. Madem O var ve bâkidir; başkaları ne olursa olsun, merak çekmeyiniz. Belki o mahbuplarda sebeb-i muhabbetiniz olan hüsün ve ihsan, fazl ve kemal, o Mahbub-u Bâkînin cilve-i cemâl-i bâkisinden çok perdelerden geçip, gayet zayıf bir gölgenin gölgesidir. Onların zevalleri sizleri incitmesin. Çünkü onlar bir nevi aynalardır. Aynaların değişmesi, şâşaa-i cemâlin cilvesini tazeleştirir, güzelleştirir. Madem O var, herşey var.
Dokuzuncu Kelime
Ey biçareler! Mezaristana göçtüğünüz vakit, "Eyvah, malımız harap olup sa’yimiz hebâ oldu. Bu güzel ve geniş dünyadan gidip dar bir toprağa girdik" demeyiniz, feryad edip me’yus olmayınız. Çünkü sizin herşeyiniz muhafaza ediliyor. Her ameliniz yazılmıştır. Her hizmetiniz kaydedilmiştir. Hizmetinizin mükâfâtını verecek ve her hayır elinde ve her hayrı yapabilecek bir Zât-ı Zülcelâl sizi celb edip yeraltında muvakkaten durdurur, sonra huzuruna aldırır. Ne mutlu sizlere ki, hizmetinizi ve vazifenizi bitirdiniz. Zahmetiniz bitti; rahata ve rahmete gidiyorsunuz. Hizmet, meşakkat bitti; ücret almaya gidiyorsunuz.
Evet, geçen baharın defter-i a’mâlinin sayfaları ve hidemâtının sandukçaları olan tohumları, çekirdekleri muhafaza eden ve ikinci baharda gayet şâşaalı, belki yüz derece aslından daha bereketli bir tarzda muhafaza eden, neşreden Kadîr-i Zülcelâl, elbette sizin de netâic-i hayatınızı öyle muhafaza ediyor ve hizmetinize pek kesretli bir surette mükâfat verecektir.
Cemal abimiz darı uhraya göçü ile bütün ailesine taziyeler dileriz, Erzurum’un başı sağolsun.