Bismillahirrahmanirrahim
Bakara Sûresi 30. âyetin tefsiri tefsiri
Cümlelerin arasındaki irtibata geldik.
﴾وَاِذْ﴿ Bu kelime, 1 وَهُوَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌ cümlesine atıftır. Halbuki aralarında münasebet olmadığı gibi اِذْ diğer bir اِذْ’i iktiza eder. Binaenaleyh, böyle bir takdire lüzum vardır:
2 اِذْ خَلَقَ مَا خَلَقَ مُنْتَظَمًا وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ ilâ âhir. Bu takdirde, ikinci اِذْ birincisine atıf olur ve her iki cümle arasında da münasebet bulunur.
3 ﴾اِنِّى جَاعِلٌ فِى اْلأَرْضِ خَلِيفَةً﴿ Cenâb-ı Hak, müşavere yolunu öğretmekle beşerin hilâfetindeki hikmetin sırrını melâikeye istifsar ettirmek üzere bu cümleyi söyledi. Sâmiin zihni, üç noktayı nazara alarak harekete geçti:
1. Melâike ne dediler?
2. Taaccüple hikmeti sordular.
3. Cinlere halife olmakla beraber, beşerde kuvve-i gadabiye ve şeheviye dahi ilâveten halk edilmiştir. Bunlar, cinlerden daha ziyade fesat yapacaklardır.
İşte Kur’ân-ı Kerim 4 ﴾قَالُوۤا اَتَجْعَلُ فِيهَا مَنْ يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاۤءَ﴿ cümlesiyle o üç noktaya işaret etmiştir. Melâikenin sual-i taaccüp ve istifsarları bittikten sonra, sâmi, Cenâb-ı Haktan verilecek cevabı beklerken, Kur’ân-ı Kerim, 5 ﴾قَالَ اِنِّىۤ اَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ﴿ cümlesiyle cevap vermiştir. Yani, “Eşya ve ahkâm, sizin malûmatınıza münhasır değildir. Adem-i ilminiz, onların vücuda gelmeyeceklerine sebep olamaz. Benim, beşerin hilkati hakkında bir hikmetim vardır; o hikmetin hâtırası için, fesatlarını nazara almam.” ferman etmiştir.
1 : “O her şeyi hakkıyla bilendir.” Bakara Sûresi, 2:29.
2 : Allah yarattığı her şeyi muntazam olarak yarattığı ve Rabbin onlara şöyle dediği zaman…
3 : “Ben yerde bir halifeyi yaratacağım.” Bakara Sûresi, 2:30.
4 : “Melekler “Yerde fesat yapacak, kan dökecek kimseleri mi yaratacaksın?” dediler.” Bakara Sûresi, 2:30.
5 : Bakara Sûresi, 2:30.
Bediüzzaman Said Nursi
İşaratü'l-İ'caz