Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), A'râf Sûresi 44-45. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
44-Nihâyet Cennet ehli, Cehennem ehline: “(Biz) gerçekten Rabbimizin bize va‘d ettiğini hak olarak bulduk; artık (siz de) Rabbinizin size va‘d ettiğini hak olarak buldunuz mu?” diye seslenirler. (Onlar da:) “Evet!” derler.(1) Bunun üzerine bir münâdî aralarında: “Allah’ın lâ‘neti zâlimlerin üzerine olsun!” diye nidâ eder.
45-“Onlar ki, (insanları) Allah yolundan men‘ ederler ve ona (Allah’ın dînine) bir eğrilik ararlardı. Ve onlar âhireti inkâr ediciydiler.”
(1)“Bir sultan, itâat edenlere mükâfât ve isyân edenlere mücâzât etmezse, saltanatı inhidâma (yıkılmaya) yüz tutar. Ve kezâ (bunun gibi) bir sultânın sağında lütuf ve merhameti ve solunda kahır ve terbiyesi lâzımdır. Bu hâl, mükâfât ve merhametin iktizâsıdır (gereğidir). (...) Mükâfât ve mücâzât (cezâ) hakkında pek çok tekrâr ile pek çok va‘dleri ve tehdidleri var ve o va‘d ve tehdîd edilen şeyler aslâ kudretine ağır gelmez ve o şeyler raiyeti (halkı) için pek çok ehemmiyetlidir. Elbette söz verdiği şeylerde hilâf (zıdlık) olmayacaktır. Çünki hulfü’l-va‘d (sözünde durmamak), kudretin izzetine zıddır.” (Mesnevî-i Nûriye, Lâsiyyemâlar, 32-33)