Allah'a binlerle şükürler olsun ki; Rahmet sağanağının bol bol yağdığı, şeytanların zincire vurulduğu, manevi havanın bolca teneffüs edildiği bir atmosfere yeniden girmiş bulunuyoruz.
Bizleri; rahmet, bereket, mağfiret mevsimi olan üç aylara yeniden kavuşturan Yüce Rabbimize sonsuz hamd ve senalar olsun. Çarşamba gününden itibaren üç ayların ilki olan Recep ayına girmiş olacağız. Perşembeyi Cumaya bağlayan gece ise Regâib kandilini idrak edeceğiz inşallah. Rabbimize olan rağbetimizi böylece bir kez daha tazelemiş olacağız. O’na verdiğimiz kulluk sözümüzü ve sadakatimizi bir daha yenilemiş olacağız. Dualarımızın kabulü için en içten gelen dileklerimizi yalnızca O’na arz edeceğiz.
Üç aylar; yaşamakta olduğumuz maddi manevî bela ve musibetlerin defi için dua ve niyazda bulunmanın tam zamanıdır. Hasretini çektiğimiz üç aylarla, ruh ve gönül dünyamıza çöken ümitsizlikleri ve karamsarlıkları giderecek, manevi dünyamızda yeni ufuklar, yeni pencereler açan, manevi bir iklime yeniden kavuşmuş oluyoruz. Allah'a binlerle şükürler olsun ki, hep birlikte bu manevi mevsime girmenin mutluluğunu yaşıyor ve havasını teneffüs ediyoruz.
Bahar mevsimiyle birlikte toprağa ve tabiata gelen canlılık gibi; üç ayların gelmesiyle de insanın kalbine, ruhuna ve bütün duygularına manevi bir canlılık geliyor. Her insan az çok bu hazzı ve lezzeti manevi âleminde hisseder. Bu manevi hava sadece insanın dünyasında değil; kâinatta dahi kendini hissettirir.
Yüce Rabbimiz ve Peygamberimiz aleyhissalatü vesselam; bu mübarek aylara ve gecelere ayrı bir ihtimam ve özen göstermişler ve bu aylarda yapılan ibadetlerin manevi değerinin diğer aylara nazaran çok daha fazla olduğunu ifade buyurmuşlardır.
Ayrıca üç ayların bir başka özelliği de; ibadetlerimizde gösterdiğimiz özen ve ihtimamın bizde bıraktığı alışkanlığı, sonraki aylarda da devam etme gibi bir fırsatı kazandırmış olmasıdır.
Üç aylar; Müslümanlar için bir sevinç, bereket ve mağfiret mevsimidir. Bu aylar içinde bulunan; Reğaib, Miraç, Beraat ve Kadir geceleri Rabbimizin Rahmetinin, affının ve lütfunun yağmur gibi insanlığa indiği zamanlardır. Sevgili Peygamberimiz (a.s.m), bu üç aylarda her zamankinden daha fazla ibadet eder ve ‘Allah’ım! Recep ve Şaban ayını bize bereketli kıl ve bizi Ramazan ayına kavuştur’ diye dua ederdi. Efendimizin (asm) yaptığı duanın aynısını biz de Cenab-ı Haktan diliyoruz.
Çünkü manevi bir hasat mevisimi olan üç aylarda "adeta bir âhiret ticareti için gayet kârlı bir meşher, bir sergi, bir fuar, bir pazar ve uhrevî hâsılat için gayet münbit, verimli bir zemin ve amellerin neşvüneması için, bahardaki Nisan yağmuru ve İlahi Rububiyetin saltanatına karşı beşerin gösterdiği kulluğun en parlak ve kudsî bir bayramı hükmünde; sevapları bolca dağıtıldığı ve günahların cömertçe affedildiği, ayların sultanı olan Ramazan ayının da içinde bulunduğu bir zaman dilimine girmiş bulunuyoruz."
Bu aylar, dünyanın meşakkatinden bunalan ruhlarımızı dinlendirmek ve kulluk şuuru ile Yüce Rabbimizin merhametine sığınmak için bulunmaz fırsatlardır. Bu aylarda yapılacak dualar, tevbe ve istiğfarlar, iyilik ve hayırlar, Rabbimizin katında mükâfatını ve karşılığını fazlasıyla bulacaktır.
Bu aylar, nefis muhasebesinin yapılması için bulunmaz bir fırsattır. İçten tevbe ederek günahlardan arınmanın, kalplerimizdeki olumsuz duygu ve düşünceleri silmenin, gönül dünyamızı kirleten haset, kin, düşmanlık, haksızlık ve zulüm gibi kirlerden temizlenmenin, anne babamıza, eşlerimize, çocuklarımıza, yakınlarımıza sevgiyle, şefkatle, iyilikle yaklaşmanın zamanıdır.
Bu ayların manevi açıdaki ayrı bir özelliği de:
Dinî literatörde "Şühûr-u selâse", yani üç aylar olarak bilinen bu mevsimin girmesiyle birlikte Müslüman ruhları bambaşka bir hava kaplar. Çünkü bu aylar İlâhî rahmetin coştuğu aylardır. "Her hasenenin sevabı başka vakitte on ise, Receb-i Şerifte yüzden geçer, Şâban-ı Muazzamda üç yüzden ziyade ve Ramazan-ı Mübarekte bine çıkar ve Cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadirde otuz bine çıkar. Bu pek çok uhrevî faydaları kazandıran ticaret-i uhreviyenin bir kudsî pazarı ve ehl-i hakikat ve ibadet için mümtaz bir meşheri ve seksen senelik manevi bir ömrü ehl-i imana kazandıran aylardır.” (Şuâlar, s. 416)
Üç aylar, yılda bir defa kurulan ve ahiret ticaretinin yapıldığı pazarlardır. İstifade etmesini bilenler, bu pazardan büyük kazançlar sağlar. Ahirete yönelik amellerini diğer vakitlere nispeten katbekat daha çok arttırırlar. Kur’anı ve onun manalarını okumaya daha çok yönelir, uykularından kısarak ilim ve tefekküre, ibadet ve imani hizmetlere daha çok vakit ayırırlar. Hayırlı işlerde birbirleriyle yarış içine girerler. Böylece, bu çok sevaplı ibadet aylarından” tam bir istifade ile çıkarlar. Bir mânâda, bu mübarek vakitlerde yapılan manevî hizmetler, insanın ebedî hayatı için yapılmış en kârlı “yatırımlardır.”
Buna karşılık, üç ayların fazilet ve kıymetinden haberdar olmayıp da değerlendiremeyenler, herkesin istifadesine açık tutulan bu çok kârlı ticaret imkânından mahrum kalmış olurlar. Bu kimseler, aynı imkânı tekrar elde ede bilmek için bir yıl daha beklemeleri gerekecektir ki, buna da ömür yeter mi? Onu ancak Allah bilir.
İşte üç ayların ve bu aylardaki mübarek gecelerin büyük bir coşkunlukla ihya edilmesi bu bakımdan da önem kazanıyor. Çünkü İslamın şeâirdendir yani İslâmın sembol ve simgeleridir.
Bu açıdan şeâirin duyurulmasında hem İslâm’ın izzet ve şerefinin gösterilmesi, hem de İslâm’ın manasından uzak yaşayanlara örnek olunması gibi büyük hikmetler vardır. Namazlarda, bilhassa cumalarda ve mübarek gecelerde camilerin mü'minlerle dolup taşması, radyo ve televizyonlarda Kur'ân ve mevlidlerin okunması, camilerin mahyalarla süslenmesi, kandil simitlerinin dağıtılması, bu sembolü ifade eden adetlerdir.
Böylece bu mübarek aylarda bütün mü'minler âhiret kazancına yöneliyor. Herkes Allah'ın rızası yolunda sonsuz bir yarışa giriyor. Ve oluşan bu manevî hava, bütün topluma bir huzur getirmiş oluyor. Bu manevi havadan herkes derecesine göre istifade ediyor. Yapılan ibadetler, okunan Kur'ânlar, Arş'a yükselen ihlâslı dualar, bitip tükenmek bilmeyen bir şevkle devam ettirilen İslâmî hizmetler, İlâhî rahmetin celbine vesile oluyor. Ayrıca sırf Allah rızası için ve ihlâsla yapılan bu hizmetler, günahların, sefahatlerin ve zulümlerin kirlettiği manevî havayı da böylece temizlemiş oluyor.
Kısaca özetleyecek olursak:
Her yıl bizlere ikram edilen bu bulunmaz fırsattan istifade etmeye çalışalım. Bunun için, mü'min kardeşlerimizle daha sık bir araya gelip imanî sohbetlerde bulunalım. Mümkün mertebe günlerimizi az da olsa Kur’an okumakla geçirmeye, aramızda Kur'ân'ı paylaşıp imkân nispetinde günlük ve haftalık hatimler yapma gayretine girelim. Makbul olan dua ve virdleri, Kur’anın mana ve hakikatlerini okumaya daha fazla vakit ayırmaya çalışalım. Bu yolda göstereceğimiz en küçük bir gayret, en azından bire yüz, üç yüz, bin sevap kazandıracaktır.
Bu arada, üç ayları ve içinde bulunan mübarek geceleri kendi iç dünyamızda, aile fertleri arasında yaşamayı da ihmal etmeyelim ki, çocuklarımız bu manevî havayı soluya soluya büyüsün ve huzur bulsunlar. Bunun için, mübarek gecelerde onları hediyelerle sevindirip, camilere, İslamî sohbetlere götürerek ve alıştırmaya çalışalım.
Ayrıca, ibadetlerimizi, özellikle namazlarımızı vaktinde kılmaya, ailemiz, çocuklarımız, akraba ve Müslüman kardeşlerimiz ve tüm İslâm âlemi için dualar edelim. Çünkü bu feyizli vakitlerde yapılan duaların kabul olma ihtimali çok daha kuvvetlidir.
Cenab-ı Hak hepimize, manevi kazancı bol olan bu mübarek üç ayları hakkıyla ve rızasına uygun bir şekilde değerlendirmeyi nasip eylesin. Âmin!