Erkan Bey: “Cennet ve Cehennem halen mevcut mudur, yani hali hazırda yaratılmış mıdır? Peygamberimiz (asm) Mi'racda gelecek olayları mı görmüştür? Kıyamet koptuğu zaman Cennet ve Cehennem de etkilenecek mi?”
Gayb âlemini merak ediyoruz şüphesiz. Fakat gayb âlemini şehâdet âleminin mizanlarıyla, tartılarıyla, değerleriyle, ölçüleriyle ölçüp biçemeyiz. Şehâdet âleminin ölçü birimleri, sonsuzluk âlemine dar gelir. Bize göre dün, bu gün ve yarın mefhumları tamamen şehadet âleminin ölçüleridir. Dün dediğimizde şehadet âleminin dününü kastediyoruz. Yarın dediğimizde şehadet âleminin yarınını kastediyoruz. Yoksa gayb âleminin veya sonsuzluk âleminin ya da Peygamber Efendimiz’in (asm) Mi'racda müşahede ettiği mahşerin, Cennetin, dirilişin ve sair gaybî olayların zamanını kast etmiyoruz. Gayb âlemi zaman bakımından ne dündür, ne yarındır! Meselâ Peygamber Efendimiz (asm) Uhud şehitlerinin arasında gezerken, “Bu şehitleri kanlarıyla sarıp gömünüz. Allah yolunda çarpışarak yara alanlar, Kıyamet Gününde Mahşere yaraları kanayarak gelirler. Kanlarının rengi kan rengi, ama kokusu mis kokusu gibidir.”1 buyurmuştur. Bu gaybî bir haberdir ve bu gaybî haber Peygamber Efendimiz’in (asm) müşahedesidir. Yani Peygamber Efendimiz (asm) bu gaybî olayı “görmüş” de söylemiştir. Bu haber ebediyetle ilgilidir. Ebediyeti dünya zamanı ile sınırlandıramayız, dünyanın zaman ölçüsüyle kavrayamayız!
Dolayısıyla âlem-i şehâdet nasıl varsa ve biz içinde yaşıyorsak, âlem-i gayb da vardır ve mevcuttur. Cennet ve Cehennem hâlen mevcuttur, yaratılmıştır ve Peygamber Efendimiz (asm) Mi'racda “gelecek” olayları değil, “gördüğü ve müşahede ettiği” olayları bize bildirmiştir. Keza, Cennet ve Cehennem ebediyetle ilgili âlemler olduğundan, kıyametin kopuşundan etkilenmezler.
Nitekim Cenâb-ı Hak, “Rabb’inizin mağfiretine ve genişliği göklerle yer kadar olan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan Cennet’e koşun!”2 ve “Kâfirler için hazırlanmış olan ateşten sakının.”3 buyurmuştur. Bu âyetlerden Cennetin de, Cehennem’in de şu an mevcut olduğunu ve insanlar için hazırlanmış bulunduğunu anlıyoruz. İmam-ı Gazali (ra), âyette geçen “üıddet” (=hazırlandı) kelimesinin mazi siygasından gelişini, Cennet ve Cehennem’in hâlen yaratılmış ve mevcut bulunduklarına delil olarak zikreder.4 Kur’ân, Hazret-i Âdem (as) yaratıldıktan sonra, Hazret-i Havva ile birlikte Cennet’e yerleştirildiklerini ve orada kendilerine bir ağacın dışında diledikleri gibi yiyip içebileceklerinin emredildiğini beyan eder.5
Cehennem’in sonradan halk edileceğini söyleyen Mutezile imamlarının yanlış ve hatâ içinde olduklarını beyan eden Üstad Bedîüzzaman Hazretleri (ra); Cennet’in ve Cehennem’in şu ân mevcut olduğunu ve hattâ dünyamızla münâsebettâr olduğunu; Cenâb-ı Hakk’ın semâvâtın âhirete bakan yıldızlarına kemâl-i hikmetiyle Cennetten nûr, Cehennemden de nâr ve harâret verdiğini kaydeder.6 Yıldızların iki âleme de nezaretlerinin bulunduğunu ifade eden7 Bedîüzzaman, “Ecel ve kabir nasıl insanı beklediği gibi” der, “Cennet ve Cehennem de insanı bekliyor ve gözlüyor.”8 Ancak Bedîüzzaman (ra), Cehennem’in hâl-i hazırda tamamıyla sekenelerine münasip bir tarzda genişleyip yayılmadığını9; çünkü zıtlarla iç içe yaratılmış olan kâinatın, zıtlıklardan ayrıştırmak için tasfiye ve arındırma ameliyatına uğrayacağını; kötülük, şer ve zararlı maddelerin bir tarafa çekilmesiyle Cehennem’in; iyilik, hayır ve faydalı maddelerin de diğer tarafa çekilmesiyle Cennet’in donanımının ikmal edileceğini ifade eder.10
Yasin Sûresinde şehit edilmiş olan Habib-i Neccâr’a11, Fecir Sûresinde imanla tatmin olmuş nefse “Cennetime gir!” denilmektedir.12 Hicr Sûresinde Allah’a karşı gelmekten sakınanlara13, Kaf Sûresinde Allah’a yönelen ve görmediği Rahman’dan korkanlara14 “Cennete selâmetle girin!” diye hitap edilmektedir. Bütün bu emir ve olaylar âlem-i gaybdandır.
Cenâb-ı Hakk’ın hitabı ezelîdir ve ebedîdir. Âlem-i gaybta zaman kavramı, geçmiş ve gelecek mefhumu, dün, bugün ve yarın zaman-değer dilimleri yaşadığımız âlemdeki değerlerden çok farklıdır. Bu açıdan, bu günkü zaman değerlerimizle o güne (âlem-i gayba) bakmak bizi doğru sonuca götürmez.
Esasen, gayba iman bir bütündür. Zaman bakımından kavramakta güçlük çektiğimiz hususları da kapsar.
Dipnotlar:
1. Sîre, 3/103, 104.
2. Âl-i İmrân Sûresi, 3/133.
3. Âl-i imrân Sûresi, 3/131.
4. İhyâ, 1/296.
5. Bakara Sûresi, 2/35.
6. Mektûbât, 15.
7. a.g.e., S.25.
8. Sözler, S. 83.
9. Mektûbât, S. 15.
10. İşârâtü’l-İ’câz, S. 194.
11. Yâsin Sûresi, 36/26.
12. Fecir Sûresi, 89/30.
13. Hicr Sûresi, 15/46.
14. Kaf Sûresi, 50/34.
Yeni Asya