Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor. Peygamber Efendimiz (a.s.m) şöyle buyurdu:
“Muhammed’e kitabı indiren Allah’a yemin ederim ki, -dünyada iken insanların zamanla çirkinleşmesi, yıpranması söz konusu olduğu gibi- cennet halkının da hüsn-ü cemali gittikçe artacaktır.”(İbn Ebi’d-dünya, Sıfetu’l-cenneti-Şamile-1/14).
Ayrıca cennet ehline ikram edilen nimetlerin de her defasında daha da güzelleşeceğine dair ayetlerin işaretleri vardır.
“İman edip makbul ve güzel işler yapanları müjdele: Onlara içinden ırmaklar akan cennetler vardır. Öyle cennetler ki, ne zaman meyvelerinden/ürünlerinden kendilerine bir şey ikram edilirse: 'Bu, daha önce de (dünyada veya cennette) yediğimiz şey!' diyecekler. Oysa bu, onların aynısı olmayıp, benzeri olarak kendilerine sunulacaktır. Orada onların tertemiz eşleri de olacak ve onlar orada devamlı kalacaklardır.”(Bakara, 2/25)
mealindeki ayette bu gerçeğe işaret edilmiştir.
Ebedî bir diyarda nimetlerin değişik tat ve lezzetlerde olması, cennet halkının lezzetini daha da artıracaktır. Allah’ın dostları için özel olarak hazırladığı cennette nimetlerinin, lezzetlerin farklı şekilde ter-u taze olarak sunulması, İlahî rahmetin bir yansımasıdır.
Kur’an’da cennetin bazen insanların çalışmasının bir kazancı olarak gösterilmesi, insanı onurlandırmaya yönelik bir iltifattır. Yoksa, gerçekte insanların yaptığı bütün ibadetler, Allah’ın daha önce insana verdiği nimetlerin tam bir şükrü bile olamıyor. Onun için bu ibadetleri bundan sonraki hayatta verilecek nimetlerin bir bedeli gibi algılamak hiç de doğru değildir. Bu hakikate Peygamberimiz (a.s.m) şu sözleriyle işaret etmiştir:
“Hiç kimse kendi ameliyle cennete girmez.” “Sen de mi ya Resulellah?..” dediklerinde de “Evet ben de; meğer ki Rabbim beni rahmetinin kucağına alsın.”(Mecmau’z-zevaid, 10/356-357).
Bu hadis de gösteriyor ki, cennetteki nimetlerin lezzetlerin artması, -insanların hak ettikleriyle bir bağlantısından dolayı değil-, ilahî rahmetin kullarına olan lütuflarının bir tezahürüdür.
Sorularla İslamiyet