Ceride-i ilmiye
Osmanlı'da günümüz Diyanet İşleri Başkanlığı konumunda olan Meşihat Dairesi, Padişah Mehmed Reşad'ın tensibiyle aylık ilmi bir dergi yayınlanır. İlk sayısı rumi 15 mayıs 1330 (28 mayıs 1914) tarihinde çıkar. Ceride-i ilmiye adı verilmiş olan bu derginin hizmet gayesi, ilk sayının başında, "ifade-i mahsusa" başlığı altında şöyle izah edilmiştir;
"Şeri'at-ı garra-yı İslamiyenin ahkam-ı âlisini tatbik emrinde vazaif-i mühimme ile mükellef olan daire-i celile-i ilmiyeye müteallik hususat-ı resmiye ve ilmiyenin ma'kesi olarak vücuda getirilecek bir mecmua-i mevkutenin bilumum me'murîn-i devlet ve müntesibîn-i ilm u marifet içun temin eyleyeceği menafi'-i 'adide-pîş-i im'âna alınub tevfikat-ı celile-i samedaniyeye istinad ve ruhaniyet-i mukaddese-i nebeviden istimdad ile işbu (ceride-i ilmiye)'nin tesis ve neşrine ibtidar olunmuştur.
Binaenaleyh Ceride-i İlmiyenin sahaifinde Daire-i Meşihat ile mahakim-i şer'iyye ve medaris-i islamiyeye ve sair müessesat-ı diniyyeye ait şüûn-ı resmiyye ve ilmiyye görüleceği gibi fetvahane-i âlîden hadisat-ı mütevaliye üzerine tahrir edilem ve umumun ıttıla'ı icab eden fetava-yı şerife dahi mütalaa olunabilecektir.
Şu suretle fetava-yı şerifenin fevaidini müsteftilere mahsur kalmaktan kurtararak nâsın ibadat ve muamelatta öğrenmeğe muhtaç oldukları mesail-i müfti-bihayı tamimen tefhime ve âmme-i müslimînin masalih-i diniyye ve dünyeviyyelerini teshile hizmet idecek olan (ceride-i ilmiye) erbab-ı fazl ve kemalin makâlât-ı müfide-i diniyyeleri ile de tezyin iderek seviye-i irfan-ı ümmetin i'lasına gayretten dahi hâlî kalmayacaktır. …"
Evet, çok amaçlı tab' edilen bu mecmu'anın gayeleri arasında en mühimi halka ulaşmak ve dini bilgi takviyesi olduğu söylenebilir. Meşihata bağlı çalışanların tayin vesair gibi bilgilerin dışında taşradan bile çeşitli suallere cevaplar da verilirdi.
Dergiyi incelediğimizde 100 sene evvel yöneltilen soruların bugün bile pek değişmediği görülmektedir.
Bu cihette Ceride-i İlmiyede neşredilmiş çeşitli fetvaları belgeli olarak paylaşmak istiyorum.
Ama şunu bilmemizde fayda var; fetvalarda kadın ve erkek adı zikredilmez; genel olarak kadınlar için Hind, erkekler için Zeyd ismi kullanılır. Eğer daha fazla isim kullanmak gerektiğinde kadınlar için Hind, Aişe, Hatice, Zeynep, Meryem, Fatıma, Rukiye, Hatun gibi meşhur isimler kullanılırken erkeklerde Zeyd, Amr, Bekir, Halid, Velid ve Beşir gibi isimler kullanılır. Bunun nedeni verilen fetvanın tek kişiyle münhasır olmadığı, aynı durumda olanların zamana ve mekana bağlı olmaksızın bu fetvaya dahil olduklarıdır.
Eğer fetvada ecnebiler mevzu bahis ise erkekler için Marko, kadınlar için Arhondia ve Anastasia gibi isimlerin kullanıldığı görülür.
Gelelim misallere…
Muamelat-i civariye başlığın altında komşuluk ilişkileri şöyle bir fetva bulunmaktadır;
"Zeydin menzilinin saçağı kadimden bihakkın Amr'ın bahçesi üzerine uzanmış olup damlası bahçeye akagelmişiken Amr, Zeyd'e, 'Ba'de'l-yevm razı olmam, damlayı âhar yere icda eyle.' dimeğe kadir olur mu? Elcevap: Olmaz."
Baliğa olmuş bir kadın mihrini alıp ve dengi biriyle evlense, kızın babası, 'rızam yok' dese, nikah bozulur mu? mealinde bir soru;
"Hind-i bâliğa nefsini mihr-i misliyle küfvü Zeyd'e tezvic eylese, Hind'in babası Amr, 'iznim bulunmadı' deyu akd-i mezburu feshe kâdir olur mu? Elcevap: Olmaz."
Biri, zorla başkasının arsasını elinden alır üzerine ev inşa eder, mülk sahibi de evi yıktırabileceğine dair fetva;
"Zeyd, Amr'ın mülk arsasını teğallüben zabt ve üzerine nefsi içun bina ihdas eylese Amr, Zeyd'e binasını kal' ettirmeğe kâdir olur mu? Elcevap: Olur.
Bir kadının, eşinin anne-babasıyla aynı evde yaşama zorunluğu olmadığına dair fetva;
"Zeyd, zevce Hind'i, babası Amr ve anası Zeynep ile bir beytte iskan eylese Hind, Zeyd'e, 'Ben Amr ve Zeynep ile sâkine olmam. Beni galkı başka bir beyitte iskân eyle.' dimeğe kâdir olur mu? El-cevab: Olur."
Çağımızın temel sorunlarından olan bir mesele; 18 yaşını doldurmuş bir kız çocuğuna babası kânunen karışamıyor. Peki bunun dini hükmü nedir ve nasıl olmalı? Buyrun okuyalım;
"Zeyd, kızı Hind-i bikr-i bâliğayı nefsine zamm idüb hıfz itmek istedikde, Hind, râziye olmayub, 'Ben bâliğa oldum. Ba'de'l-yevm seninle sâkine olmam. Dilediğim yerde sakine olurum.' dimeğe kâdire olur mu? Elcevab: Olmaz."
Bir adam, süt emerek elde edilen sütbabanın, yine sütbabanın da süt kız kardeşi olan bir kadınla evlenip evlenemeyeceğine dair;
"Zeyd, rıdâ'an babası Amr'ın rıdâ'an kız kardeşi Hind'i tezvic etmek caiz olur mu? Elcevap: Olmaz"
Vakıf malları üzerine, vakıf mütevellilerinin izni dahilinde bina yapılabileceğine dair fetva;
"Zeyd, bir vakıf arsa üzerine izn-i mütevelli ve kendü malıyla nefsiyçün bina ihdas eylese ol bina Zeyd'in mülkü olur mu? Elcevap: Olur."
Bu fetva da ihtiyaç sahibi bir çocuğun silsile ile kimin bakacağına, nafakasını temine kimin zorunlu olduğuna dairdir;
"Zeyd-i sağirin malı olmayub babası Amr dahi fakir ve muhtaç olub Amr'ın babası Bekr mûsir (zengin) olsa sağirin nafakası Bekr üzerine lâzıme olur mu? Elcevap: Olur."
İlginç bir fetva örneği de dilsiz birinin işaret yoluyla vekalet verebileceğine dairdir;
"Dilsiz olan Zeyd bir husus içun işaret-i ma'hudesiyle Amr'ı tevkil eylese vekâlet-i mezbure sahiha olur mu? Elcevap olur."
Bugün Diyanete, müftülüklere, TV ekranlarında başta kıymetli hemşehrim Nihat Hatipoğlu hocamıza ve diğer bilumum hocalarımıza sorulanlar hep aynı şeyler. Sadece zaman ve soruları soranlar değişmiş. Tarihte, hocalara sorulmamış soru neredeyse yok.
Biraz okumak, araştırmak gerekiyor. Tabii istek, merak ve azim olmayınca aynı sorular kıyamete kadar sorulmaya devam edecek.