(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin BARLA LAHİKASI adlı eserinden bölümler.)
Risale-i Nur'un istikbalde ehemmiyetli bir talebesi olan İhsan Sırrı'nın bir fıkrasıdır.
Vâkıf-ı esrar-ı Sübhân, Ferîd-i Bediüzzaman, Esseyyid Saîdi'l-Kürdî Hazretleri huzur-u sâmîsine,
Esselâmü aleyküm ey mürşid-i kâmil!
Kemâl-i tâzimle hâk-i pâyinize yüzlerimi sürmeme ve mübarek ellerinizi takbil etmeme müsaadenizi yalvarırım. Bendeniz, şu ilticanamemi zât-ı âlînize sunan Sarac Ahmed Efendi fakirinizin oğluyum. Üstad-ı kaderin, ezelde levh-i kazâya çizdiği yazılar hükmüyle mahkûm olmuş, zavallı bir âvâreyim.
Makam-ı Yusuf'ta tali'in cilvelerini takdir-i İlâhîye tam bir inkıyadla seyretmekte iken, babamdan aldığım bir şefkatnamede zât-ı mürşidanenizin muhabbet-i mânevîlerinin mübeşşiri olan selâmlarınızı tebliğiyle, viran gönlüm şâd ve bünyâd edildi. Şu mazlum ânımı nurlandıran huzur-u mânevîniz muvacehesinde, satırlarım gibi kap kara yüzümü, seyyiat-ı mâzi ile a'mâl-i kabîhamın nişanelerini gizlemeye muktedir olamamaktan mütevellit hicabımı setre kudret-yâb olamadım.
Yolunu şaşırmış, nur-u hakikati görmekten mahrum, mâsivâ-perestlere Risale-i Nur'la dest-gîr ve şefi' olduğunuzu yıllardan beri bildiğim için, kapınıza boynumu uzatarak, hidayet yolcularınız meyanında yer alabilmek emel-i hâlisanesiyle halka-i irşadınıza bütün ruhumla şitâb ediyorum. İrşâdât-ı âliyenize muhtaç bulunduğumu arz ederken cür'etimin nazar-ı affınıza mazhar buyurulmasını yalvarır, kemâl-i tâzimle mübarek ellerinizi takbil ve tevkirle kesb-i şeref ve cân eylerim, büyük mürşidim, efendim hazretleri.
Bir gün zâlimlere dedirir Hazret-i Mevlâ,
Tallâhi lekad âserakâllahü aleynâ.
Risale-i Nur şakirtlerinden İhsan Sırrı
***
Küçük Hüsrev Mehmed Feyzi'nin bir fıkrasıdır.
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ
Kıymettar Üstadım, efendim,
Çeşm-i im'ânımla kıldım, Risale-i Nur'a nazar
Yoktur imkân yaza mislin, efrâd-ı beşer.
elfaz, bu ne mânâ, bu ne üslûb-u hasen,
Okudukça müncelî olmakta, daim bir hüsün.
Bârekâllah, ey mukaddes nur-u Hüdâ,
Sendedir envâr-ı tevfik-i İlâhî, rûşenâ.
Âfitâbın nuru zâildir, bu nur emân verir,
Subh-u mahşerde uyûn-u mü'minîne incilâ.
Her harfi şem'a-i feyz-i İlâhî, cilveger,
Zevk alır baktıkça insan, bütün eşyadan geçer.
Eyliyor tâlîm-i imân-ı tahkikî cümle âleme,
Kim okur sıdkla, iner feyz-i Rahmân kalbine.
Hall eder tılsım-ı kâinatı, her harfi dünyaya değer,
İlm-i nâfidir, yazılır ecr-i cezîl, tâ kıyamet bîkeder.
Hâsılı, bilcümle meknûzât-ı hikmet-perverin,
Her biridir ehline, bir âfitâb-ı Hak-nümâ.
İlâhî bihakkı Esmâikel-Hüsnâ,
Tâ kıyâmet münteşir olsun, uyûn-u ehl-i Hak bulsun cilâ.
Ey müellif-i Risale-i Nur, ger edersin iftihar becâdır,
Gıpta ederse cümle ihvânın sana, çok sezâdır.
Çünkü eyledin iman-ı tahkike bir memer,
Elde ettin şâh-ı eserle zuhr-i yevmi'l-mefer.
Bilirim değilsin enbiyadan bir nebî, HAŞİYE
Lâkin elinde nedir bu nur-u muteber?
Feyzi yâ sen etme tatvîl-i kelâm,
Eyler elbet ehl-i irfan, arz-ı tahsîn-i eser.
Haşiye: Mevlânâ Câmî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hakkında demiş: مَنْ چِه كُويَمْ دَرْوَصْفِ آنْ عَالِى جَنَابْ ﱳ نِيسْتْ پَيْغَمْبَرْوَلِى دَارَدْ كِتَابْ1Câmî'nin bu fıkrasının meâline işaret etmek istiyorum.
1 O yüce zâtı tavsif etme konusunde ben ne söyleyeyim? Peygamber değildir, fakat Kitabı vardır.
Fakir talebeniz Küçük Hüsrev Mehmed Feyzi