Nurettin Huyut’un haberi:
Risale Haber-Çevre Eski Bakanı Rıza Akçalı Dünya Çevre Günü’nü Risale Haber’e değerlendirdi.
Çevrenin ehemmiyetinin yeni yeni anlaşılmaya başlandığını belirten Akçalı, “Hâlbuki dünya kurulduğundan beri işleyen bir nizam ve intizam var. İnsan bu nizama müdahale edip bozmaya çalıştıkça onu kendi malıymış gibi sorumsuzca kullandıkça zarar görmeye başladı. Ondan sonrada bu zararı telafi endişesiyle “acaba ben nerde yanlış yaptım” diye de sormaya başladı” dedi.
ESAS ÇARE KÂİNATA BAKIŞTA
İnsanlığın bugün bu sorunun cevabını aradığına dikkat çeken Akçalı, “Bu soruna kendince cevaplar bulmaya çalışıyor. Tedbirler almaya çalışıyor. İşte mesela, küresel ısınmaya çareler bulmaya çalışıyor. Karbondioksit fazlalığını azaltmaya çalışıyor. Sanayileşme ile beraber bir takım problemler oluştu bunlara çareler arıyor. Ama esas çare kâinata bakışı ile ilgili temel düşüncelerinde, öncelikle bu düşüncelerinin bir değişikliğe uğraması gerekir. Şu anda bu noktaya henüz ulaşmış değil. Çünkü bugüne kadar sorumsuzca kullandığı, kendi hâkimiyetindeymiş gibi gördüğü bu kâinat aslında kendisinin de içinde bir parçası olduğu bir bütündür. Bu bütün içerisinden çevre sorununa bakması gerektiğini bilmesi lazım, bir takım haklarının olduğunu ama bu haklarından fazla sorumluluklarının da olduğunu artık bilmesi lazımdır” şeklinde konuştu.
BEDİÜZZAMAN’IN HÜRRİYET TARİFİ TÜM CANLILARI KAPSIYOR
İnsanların birlikte bir bütünün parçası olmak, kendinin de akıl sahibi ve şuur sahibi olduğu hasebiyle bu kâinata karşı sorumluluklarının olduğunu, kendi dışındaki bu dünyaya karşı mesuliyetlerinin olduğu idraki içerisinde olması gerektiğini ifade eden Akçalı, Bediüzzaman Said Nursi’nin sözlerine dikkat çekti:
“Bediüzzaman Hazretleri hürriyeti tarif ederken, ‘Ne kendine ne gayrıya zulmetmemek’ olarak tarif ediyor. Buradaki “gayrı” nefsin dışındaki diğer insanlar değil. Bu kelimede her şey var. Yani, diğer canlıların zarar görmesine neden olacak her türlü kullanım “gayrıya” zulüm olarak anlaşılması lazımdır. Ve o zulmün sonucudur ki, bugün çevre kirliliği ve çevre problemleri olarak duruyor.
“Gayrıya” zulmetmemek konusunda yani bu kâinattaki muazzam intizamın sahibini tanıyarak, bilerek ve o muazzam dengenin bozulmaması için gayret göstererek adeta onun kullanma kılavuzuna uygun kullanımı ile ilgili bir ahlak geliştirerek, bir sorumluluk geliştirerek bakabilirse çevre meselesinin hakkından gelebilir. Aksi takdirde aldığı her tedbir yeni bir takım problemleri gündeme getiriyor.”
KUR’AN’IN AHLAK ANLAYIŞI
Yeni ahlak tasavvuru ve anlayışının Kur’an’ın bize anlattığı ve öğrettiği ahlak anlayışı ile de paralellik arz ettiğini vurgulayan Akçalı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İnsan hakları beyannamesinin tarihine baktığımızda insanlık ancak 1949’larda böyle bir beyannameye ulaşabilmiş. Oysa bunun çok öncesinde Peygamber Efendimiz (ASV) Veda Hutbesi’nde bu hususları belirtmiş. Yalnız insan hakları beyannamesinde şöyle bir şey var.
Aynı çağda yaşayan insanlar arasındaki hak hukuk meselesini hallediyor. Hâlbuki bugün masada olmayan, bugün haklarını hukuklarını savunamayan gelecek kuşakların haklarının da aslında bugün korunması gereken, korunma hakları altına alınması gereken haklardır.
İşte böyle bir ahlak anlayışını da içine alacak bir anlayış olmalıdır. “Ne nefsine ne de gayrıya zulmetmemek”te bu da var. Yani, dünü de, yarını da içine alan bir anlayış olmalı.
Hürriyet telakkimizin içini doldurdukça ve ilahi kaynakların bize öğrettiği ölçüler çerçevesinde bakabildikçe, bu kâinatın tamamına birden bakmayı başarabildikçe bir bütün olduğunu, bir muazzam denge içinde olduğunu, bu muazzam dengenin kendi kendini temizlediğini, kendi kendini o denge içinde hayatının sağlıklı bir şekilde devam ettiğini anladıkça bu iş çözülür. Ne zaman ona müdahale etmek onu istediğimiz gibi kullanmak olmadığını ve onun müsaade ettiği çerçeve içerisinde, bunu dini ifadelerle söylememiz icab ederse “haram, helal” çizgisi içerisinde kullanılması anlayışına çevirebilirsek çevre ile ilgili problemlerin üstesinden gelme konumuna sahip olabiliriz.
NUR TALEBELERİ ÜZERİNDEKİ GÖREV
Dünyadaki adaletsizlikler, gelir dağılımındaki dengesizlikler bu kaynakların hoyratça kullanılmasını netice veriyor. “Daha fazla tüketim daha fazla üretim” anlayışı bana göre; çevre düşmanı anlayışlardır. Halbuki “ihtiyacı kadar üreten ihtiyacı kadar tüketen, yiyip içip israf etmeyen” bir iktisat anlayışını çevre sorunu çerçevesinde gündeme getirebilirsek, bunu hakim kılabilirsek bu da çevrenin korunmasını sağlamaya zemin hazırlayacaktır.
Bu manayı ihtiyacı olanlara sadece bir maddi çerçevede değil bir mana boyutunda, ahlak boyutunda, bir etik boyutta bütün insanlığa bu gibi kavramları aktarmak gibi bir görev sanıyorum ki, Müslümanlar üzerinde, özellikle Türkiye’deki Müslümanlar üzerinde, Nur Talebeleri üzerinde bir görevdir gibi geliyor bana.
İnşallah bir gün bunlar gerçekleşir. Çocuklarımızla, torunlarımızla ve çevremizdeki insanlarla güzel bir çevrede daha güzel günlere hep beraber kavuşuruz.