Türk Ceza Kanunu İtalya ve Almanya’dan, Medeni Kanun İsviçre’den olmak üzere ceza ve hukuk kanunlarımızın çoğu Avrupa’dan alınmıştır. Burada hali hazırda yürürlükte olan suç ve ceza kanunlarımızın tamamına yakını dışarıdan alındığı görülmektedir. Mevcut suç ve ceza kanunlarına bakıldığında iyi hazırlandığı görülmektedir. Ancak kanunların iyi yorumlanması ve uygulanması esas itibariyle yine bize düşmektedir. Zamanla bir takım aksamalar yerinde tespit edilse de eksik kalan tarafları günümüz şartlarına göre güncellenmelidir. Ceza kanunlarımız suça caydırıcılığı artırmanın yanında cezaevlerimiz ise bir terbiye ve rehabilitasyon merkezi gibi olmalıdır.
Cezaevlerindeki son durum
Cezaevlerinde doluluk oranları genelde kapasitenin üzerinde çıkmış durumda, ortalama yüzde 120 kapasite ile çalışıyor. Türkiye’de 2022 yılı itibariyle tutuklu ve hükümlü sayısı 310 binin üzerinde cezaevlerinin sayısı ise 350’yi aşmıştır. Türkiye’de tutuklu ve hükümlü sayısı nüfusa oranlandığında Avrupa’da ilk sıralarda yer almaktadır. Son on yılda işlenen suç oranlarında da ciddi bir artış olduğu, tutuklu ve hükümlü sayısında da aynı oranda artış olduğunu söyleyebiliriz. Bu artışı durdurmanın yolu ne kısmi af ile ne genel af ile ve ne de yeni yapılan cezaevleri ile mümkün değildir. Bunun çaresi her vicdana bir yasakçı koymaktan geçer. Pandemi nedeniyle aşan kapasitenin iki katı kadar da izin verilmiş durumda insanımız vardır. Son olarak bundan önce kısmi af çıkarılarak 110 bin kişi tahliye edilmiştir. Bazen aflar garibanlar için düşünülür ama caniler de bundan faydalanabilir. Bu nedenle kısmi af çıkarırken kamuoyu vicdanını da göz önüne almak gerekiyor. Ayrıca tutuklu ve hükümlü sayılarımızın dünya standartlarına göre de yüksek olduğunu belirtmek gerekiyor.
Cezaevleri bir terbiye ve rehabilitasyon merkezi olmalıdır
Aslında cezaevleri bir diğer değişle hapishaneler terbiye ve rehabilitasyon merkezleridir. Suç işleyen birisinin süresi bitince buradan çıkmasından sonra öyle bir hal alması gerekir ki bir daha suç işlememesi tarzında eğitilmesi lazımdır. Günümüzde, bir bakıyorsunuz, tahliye edilen kişi hapisten çıkar çıkmaz soluğu intikam almak amacıyla hasmının yanına vararak cinayet işleyebiliyor. Aslında hapishanelere bir eğitim ve terbiye merkezi gibi bakmak gerekir. Devletimiz elinde olan imkânlar dâhilinde cezaevlerine eğitimci, din görevlisi, vaiz, psikolog görevlendirmektedir. Başta Kur’an okuma kurslarının yanı sıra dil, saz, resim, bilgisayar, dikiş-nakış, el sanatları alanında birçok kurslar açıldığına şahit olmaktayım.
Cinayet sebepleri arasında
Özellikle kırsal kesimlerde tarla, arsa, mal mülk cinayetleri sıkça işlenmekte olduğunu görmekteyiz. Yunus Emre, “Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi, mal da yalan mülkte yalan, gel sende biraz oyalan” derken bu geçici fani dünyada üzerinde kavgaya tutuşacak kendimize ait herhangi bir şeyimizin olmadığının bilincinde olmamızı öğütler. Topraktan geldik toprağa gideceğiz, neden o kadar toprak için kavga ediyoruz, sonuçta bizi bağrına basacak olan da kara topraktır. Bizi her an çağırabilir, sırası gelenin babası şah veya padişah da olsa bir gün elbet o sevdiği, üzerine kavgalar verdiği, bir avuç toprağın nasılda gözlerini doyurduğunu fark edecektir.
Yüz kızartıcı suçlar
Başta hırsızlık, cinsel taciz ve istismar, uyuşturucu, fuhuş, kumar, sahtecilik, tefecilik, zimmetine para geçirme, rüşvet, irtikâp, dolandırıcılık, toplumun kangren olmuş bir yarası durumunda olan yüz kızartıcı suçlar hapishanelerimizi bir hayli meşgul etmektedir. Bu tür suçların önü moral, ahlaki ve dini terbiye ve eğitimler ile alınabilir. Toplum bu konuda bilinçlendirilirse kısa sürede etkisini görmek mümkün olmasa da uzun vadede pozitif etkilerini görmek mümkün olacaktır.
Geleneksel toplumlarda suça engel olmada kadının rolü
Arazi ve namus cinayetlerinin önlenmesinde ailede kadına büyük rol düşmektedir. Kadın ailenin eşi, anası, nenesi, ablası, teyzesi ve halası durumunda olunca bunlara ayrıca daha çok görev düşmektedir. Kadınlar bu konuda kocalarını, oğullarını, kızlarını, yeğenlerini, torunlarını ahlaki manada telkin etmeli, öğüt vermeli ve olası sürtüşmelerin daha başlamadan önünü kesmelidirler. Bu şekilde davranılırsa, ailedeki hanım ağa rolünü müspet manada yerine getirmiş olacak, muhtemel suçların işlenmesinde bir paratoner gibi vazife yapacaklardır. Aynı şekilde her ne sebeple olursa olsun akrabalar arasında küskünlükleri, dargınlıkları önlemede kadının rolünü önemsemek gerekir. Kadın aile ocağında küskünlük ve dargınlıklara kapı aralayan değil, bunun önünü kesen bir rol üstlenmelidir.
İyileştirme ve yeniden topluma kazandırma
Özellikle açık cezaevlerinde mevcut durumda el sanatları, endüstriyel üretim, mesleki el sanatları üretimleri kısmen de teşvik edilmekte ve yerine getirilmektedir. Hiçbir hükümlü boş durmamalıdır. Önceden meslek sahibi olanları kategorisine göre vazife verilmelidir. Meslek sahibi olmayanlara meslek edindirme kursları ile donatılarak üretime katkısı sağlanmalıdır. Aksi takdirde cezaevleri yan gelip yatma yeri olmamalıdır. Ekmek elden su gölden diyerek, nasıl olsa günümüz geçiyor deyip boş durmak olmaz. Tutukluların ve hükümlülerin bir şekilde üretime katkısı olması gerekir. Buradaki insanımızı mutlaka değerlendirmemiz gerekiyor. Özellikle şartlı salıverme durumlarında suçlunun, cezasını bir kurumda çalışarak geçirmesi mümkündür.
Kader mahkûmları
Toplumda kader mahkûmları diye tabir ettiğimiz bir kesim maalesef isteyerek de olsa istemeyerek de olsa pişmanlık duyan birçok hükümlü ve tutuklu görmek mümkün. Bir kısmı tutuklu bir kısmı daha henüz mahkeme ve yargı süreçleri devam ettiğinden suçu kesinleşmemiş olanlar da cezaevlerinde yatmaktadırlar. Bunların da pişmanlık durumlarına göre rehabilitasyon merkezlerinde eğitilmesi ve ileride toplum içine çıkana kadar geçen süre içerisinde yararlı insan haline getirilmesi vazifemiz olmalıdır.
Düşünce suçluları
Herhangi bir düşünce veya fikir hakaret niteliği taşımıyorsa, eleştiri niteliğinde ise suç sayılmamalıdır. Ama bazen olur ki bir fikir ve düşünce bir başkasına karşı hakaret niteliği taşıyorsa veya diğer insanları suça itebilecek nitelikte ise ve kişiyi suça azmettiriyorsa o da suç kategorisinde görülebilir kanaatindeyim.
Af yasaları suçlulara cesaret verir mi?
Cezaevlerinin doluluk oranlarındaki bu problem bazen siyasilerin yeni bir af yasası adımını atmasına sebep olabiliyor. Genel af ile cezaevlerinde sayının azaltılması fikri çokta iyi değildir. Gerek doluluk durumu gerekse bir takım siyasi kaygılarla bazen af yasaları çıktığını görmekteyiz. Af yasaları daha çok kader mahkûmları ve hapishanede sabreden, kendini rehabilite edenlerde olumlu neticeler vermekle birlikte bir kısım insanlarda ise aksi tesir ederek daha da suç işlemeye teşvik edebilmektedir. Af yasalarına karşı değilim, ancak çıkarılacak afların en ince detaylarına kadar düşünülerek yapılması ve ona göre adım atılması gerekir. Modern dünyada genel affın bir kenara bırakıldığı, bunun yerine suça göre infazın ve affın kabul edilir hale geldiği söylemek mümkündür. İnsanların birçoğu suç işlemeden önce kendisine mazeret ve dayanak aramaya başlıyor. Özellikle, muhtemelen çıkabilecek af yasasına, yargı sürecinde ceza indirimine, erken tahliyeye, yalan beyana, yalancı şahide, suçu örtbas etmeye, pişmanlık duymaya, çocuk yaştakileri suça sürüklemeye, adli kontrol şartı ile serbest kalmaya, suçu bir başkasının üstlenmesine, dava vekiline, hâkim ve savcıya bir şekilde ulaşmaya, kısaca bir yolunu bulup kısa yoldan tahliye olmaya bel bağlayabiliyor. Bu da genel olarak suç potansiyeli olan kişiye cesaret kaynağı olabilmektedir. Bu nedenlerden dolayı suç işlemedeki oranlar daha gün geçtikçe daha fazlalaşıyor.
Cezalarda caydırıcılık olmalı
Cezaların caydırıcılığı olmalıdır. Her ne kadar cezalar caydırıcılığı artırmak için düşünülse bile birçok nedenlerden dolayı suçu işleyenin işin içinde idam olmadığını bildiğinden, hapiste rahat yatıp, yiyip içeceğini düşündüğünden niyetini suçu işleme yönünde kullanabiliyor. Adeta bu unsurlar potansiyel suçluyu suça teşvik ediyor. Özellikle hırsızlık, yankesicilik, dolandırıcılık gibi suçlardan dolayı suçlu olan kişi kolluk kuvvetleri tarafından görev gereği hâkim ve savcının karşısına çıkarılıyor, bir bakıyorsunuz, bazen oluyor ki suçlu tutuksuz yargılanmak üzere bırakılmış. Toplumda bazı suçluları haber kaynaklarından çok sık görmekte ve duymaktayız, bu şekilde defalarca hapse giren ve çıkan suç makinelerini görmek mümkün. Bu gibi durumların potansiyel suçlularca bilinmesi, adeta ‘aman, ne olacak, savcı beni nasıl olsa bırakacak’ diye düşünerek suça eğilimi daha da artacaktır. Pandemi döneminde suç işleme oranları azdı, şimdi insanlar bir anda evden dışarı çıkınca suç oranlarında psikolojik olarak bir artışın olabileceği tahmin ediliyor.
Cezaevlerinde doluluk oranları
Cezaevlerimizde son zamanlarda doluluk oranlarında rekor kırmaya devam ediyor. Cezaevlerinin bu durumda olması hâkim ve savcılarımızın elini bağlamaktadır. Savcı kimi tutuklasın, nerede yatırsın, haliyle yer sıkıntısı olduğu bir vaka. Savcı işlenen suçta en ufak bir hafifletici durum görse kontrollü salıvermeyi tercih ediyor. Haliyle potansiyel suçlular tarafından bunun böyle olunduğunun bilinmesi suç eğilimi artırıcı bir unsur olarak görülmelidir. Bu anlamda gerekli önlemler alınarak bina ve teçhizat konusunda yatırımlar hızlandırılırken asıl olan eğitim ve rehabilitasyon hizmetleri artırılmalıdır.
Risale Nur’da hapishanelere bakış açısı ve manevi rehberlik hizmetleri
Yusuf Aleyhisselam mahpusların piridir ve hapishane bir nevi ona Medrese-i Yusufiyedir. Risale-i Nur müellifi Bediüzzaman Said Nursi 35 yıl sürgün ve hapis hayatı yaşadığından buradaki hayat tarzını en yakından gören biri olarak hapishaneyi bir terbiye için açılan dershane hükmünde görmekte ve burada kalınan süre zarfında mahkumlarca terbiye alınmasını tavsiye etmektedir. Risale-i Nur’da insana günde 24 saat ömür sermayesi verildiği, bu sermeyenin 23 saatini kısacık bu fani dünyaya sarf etmemizin yanında sadece bir saati ile hayat-ı uhreviyeyi kazanmak için sarf etmezsek kalbi ve ruhi sıkıntıları çekmek, bu sıkıntılar yüzünden ahlakını bozmak ve ümitsiz olarak hayatımızı geçirmek zorunda kalabiliriz denilmektedir. Eğer bize verilen 24 saatten bir saatini beş vakit namaza sarfedecek olursak hapis ve musibet müddetinin her bir saati bir gün ibadet hükmüne geçebilmesi mümkün olması yanında kalbi ve ruhi sıkıntıların kısmen sona ermesi ayrıca hapse neden olan hatalarımıza kefaret olarak affedilmesi ve terbiye olması mümkün olabileceği belirtilmektedir.
Ayrıca hapishane müdürleri, başgardiyanlar memleketin asayiş kuvvetleri Risale-i Nur’un bu tarz derslerinden memnun kalmalıdırlar. Risale-i Nur insanlara cehennem hapsini her vakit hatırlatarak, bin mütedeyyin, namazında ve niyazında, ahiret inancı kuvvetli olan insanların idare ve güvenliğini sağlamak, on namazsız, itikatsız, serseri, helal ve haramı bilmeyen adamlardan daha kolay olduğunu vurgulamaktadır. Ayrıca insanlara ahiret inancı ile ilgili olarak ölümün öldürülmeyeceği, kabir kapısının kapatılamayacağı, insanları her şeyin üzerinde bir endişesinin ölüm ve sonrası olduğunu ifade etmektedir. Ölümün başka bir baki âleme gitmek için iman vesikasıyla bir terhis teskeresi olduğunu ifade etmektedir. Kabrin ve ölümün bu dünya zindanından baki uhrevi hayata açılan bir geçiş kapısı olduğunu bildirir.
Mahpuslara hitaben, hapiste çekeceğimiz cezamıza mukabil, milyonlar sene cehennem hapsinden affımıza vesile edip fani dünyamızın ağlamasına mukabil baki hayatımızı güldürerek bu musibetten tam olarak intikamımızı alabiliriz demektedir. Hapishaneyi terbiye hane gösterip vatanımıza ve milletimize birer terbiyeli, faydalı adam olmaya çalışmalıyız. Bununla beraber hapishane görevlileri de cani, eşkıya, serseri ve katil ve sefih ve vatana muzır, zannettikleri adamları bu mübarek dershanede (hapishanede) çalışan talebeler olarak zannetsinler ve görsünler. Risale-i Nur ‘İman hakikati öyle bir çekirdektir ki, eğer tecessüm etse, bir cennet-i hususiye ondan çıkar; o çekirdeğin secere-i tûbâsı olur’ [1] diyerek iman hakikatine vurgu yapılmaktadır. Biz mahpuslar olarak hem dünyamıza, hem istikbalimize, hem ahiretimize, hem vatanımıza, hem milletimize tam ve menfaatli ve kolay ve selametli olan iman ve istikamet yolunu takip edip, boş vaktimizi sıkıntılı hülyalar yerinde Kur’an’dan bildiğimiz sureleri okumak ve manalarını bildiren arkadaşlardan öğrenmek ve kazaya kalmış farz namazlarımızı kaza etmek ve birbirinin güzel huylarından istifade edip bu hapishaneyi güzel seciyeli fidanlar yetiştiren bir mübarek bahçeye çevirmek gibi a’mal-i sâliha ile hapishane müdür ve alakadarları, cani ve katillerin başlarında zebani gibi azap memurları değil, belki Medrese-i Yusufiyede cennete adam yetiştirmek ve onların terbiyesine nezaret etmek vazifesiyle memur birer şefkatli rehber olmalarına çalışmalıyız’ [2] der. Ayrıca ‘Bir zaman olacak ki, hapishaneler tam bir ıslahhane yapmak için bahtiyar müdürler ve memurlar, o Nurları mahpuslara ekmek ve ilaç gibi tevzi edecekler’ [3] diyerek bizlere müjde vermektedir.
[1], [2], [3] : Asâ-yı Musa, Bediüzzaman Said Nursi, Söz Yayınları