16 Şubat 2011 Çarşamba günü saat 21.00’de Yeşilköy havaalanından havalanan uçağımız Cezayir’in başkenti Cezayir uluslar arası hava limanına konduğunda saat 01.30’u gösteriyordu. Kargodan çıkan üç koliyi aldıktan sonra gümrükten geçince gümrük polisi kolilerin içinde nelerin olduğunu ve Cezayir’e neden geldiğimizi sordu. Said özadalı kolilerde kitap olduğunu ve Sekikde’de Cezayir Evkaf Bakanlığının Mevlid Kandili dolayısı ile düzenlediği “Peygamberimizi Anlama, Anlatma ve Teyid Etme” sempozyumuna geldiğimizi söyledi ama polis kolileri açmaya başlamıştı bile. Yapılacak bir şey yoktu polis bir kolinin içindeki nerdeyse bütün kitapları çıkarmıştı. Biz de kitaplardan bir tomar alarak salondaki bütün polislere dağıtmaya başladık. Bunun üzerine polis kolileri kapatarak bizi uğurladı.
Kitaplar ve çantalarımızı alıp çıktık. Cezayir’de medresenin müdebbiri Mustafa Gazi kardeşimiz yanında biri Cezayirli (Hişam) diğeri Türk (Murat) iki genç kardeşimizle bizi karşıladı. Fakat yolculuğumuz henüz bitmemişti. Sabah saat 06.00’da Cezayir’in ikinci büyük şehri Konstantin’e uçacaktık. Alanda kardeşlerle oturup dinlendikten sonra dersaneye uğrayıp abdestlerimizi tazeledik. Havaalanına döndüğümüzde uçak yolcularını almaya başlamışlardı. Biz de yerlerimizi aldık takriben 50 dakika sonra Konstantin’deydik. Bizi almaya gelen şoför gideceğimiz Sekikde şehrinin 150 kilometre uzaklıkta olduğunu söyleyince dinlenme hevesimizi 2 saat daha ertelememiz gerektiğini anladık. Sekikde bir sanayi şehri. Nüfusu 260 bin. Cezayir Petrolunun kısmı azamı bu şehirden çıkıyor, doğal gazı da öyle. Bilindiği gibi Cezayir dünyanın onuncu petrol ve üçüncü doğal gaz üreticisi. Sekikde arazi yapısı ve konumu itibarı ile bizim Rize’mize benziyor, deniz kenarında şirin bir şehir.
Otelimize ulaşıp çantalarımızı indirince organizasyonun başındaki zat yetişti. Çantalarımızı odalarımıza yerleştirdikten sonra kahvaltıya gidiyoruz. Bu arada kendini ve faaliyetlerini bize anlatıyor.
“Ben Halid Yunusi; eskiden burada Seyid Ali Bin Edip Camii imamıydım sonra Mısır Ezher Üniversitesine tahsile gittim, halen orada eğitimimi devam ettiriyorum, fakat ara-ara buraya gelerek bazı faaliyetlerde bulunuyorum. Geçen Ramazanda bir organizasyon yapmıştım adını da ‘Ramazan Gecelerini İhya İçin Vatan Hamlesi’ koymuştum. Bundan 25 gün önceydi nasıl bir faaliyet yapmalıyım diye düşününce aklıma şöyle bir fikir geldi, ‘insan Allah ve Resulullaha yardım ederse Allah da ona yardım eder. Bu fikirden yola çıkarak yaklaşan veladet-i nebi gecesi için bir organizasyona başladım Allah bana yardım etti. Cezayir üniversitesinde hoca olan Said İyadi beyle görüşüp Türkiye’den kimi çağırayım diye sorunca bana Noursi merkezinden İhsan Kasım hocanın ismini verdi. Ben de onu aradım. Fakat onun başka bir ülkede programı vardı. Siz geldiniz. Çok memnun oldum.”
Seyid Ali Bin Edip camii dört katlı büyük bir cami. 10 bin kişinin aynı anda namaz kılabildiği 200 kişinin bir anda abdest alabildiği, birinci katında erkeklere ve kadınlara ayrılmış abdest yerleri, ikinci katında yine 500 kadının namaz kılabileceği bölüm ve yine erkekler tarafı üçüncü katında caminin asma katı ve dördüncü katında kütüphaneler, müftülük, yemek salonu ve misafir ağırlama bölümlerinin yer aldığı kompleks bir yapı. Oranın kullanılma biçimi Türkiye’ye yeni yeni getirilmeye çalışılıyor yani camiler sadece namaz kılınan yer değil aynı zamanda önemli sosyal faaliyetlerin yürütüldüğü önemli mekanlar olarak vazife ifa ediyorlar.
Bana ve Said beye istirahat ettikten sonra akşam namazını müteakib camide vaaz vereceğimizi ve bu vaazın radyoda canlı olarak yayınlanacağını bildirdi. Tamam dedik ama benim İstanbul’da almaya başladığım soğuk ve yorgunluk Cezayir’e otele varınca yatağa benimle ağır grip olarak girdi. Kısacası ben programa uyamadım fakat Said bey Fas’ın ünlü ilim adamlarından Profesör Dr. İdris El Harşafi ile camide vaaz edip radyo sohbeti yaptılar ve iyi de yankı yapmış.
Ertesi gün Cuma namazından önce devlet ricalinin de katılımıyla sempozyumun resmi açılışı yapılacak. Ben ilaçlarla ayağa kalktım. Araçlar misafirleri otelden alarak camiye bıraktı. Biz camiye inerken bizim bildiğimiz cami modeli ile karşılaşacağımızı düşünüyorduk. Fakat öyle olmadı, içinde her türlü sosyal faaliyetin yapılabildiği komple bir yapı ile karşılaştık. Önce caminin toplantı salonuna geçerek İslam ülkelerinden gelen ilim adamları ile tanıştık ve daha sonra oradan caminin içine açılan bir kapıdan cami içine geçtik.
Mihrabın önünde uzunca bir masa yerleştirilmişti. Misafirleri oturtup önce bir Kur’an-ı Kerim ziyafeti çektiler. Google’da Zakariya Hamamah diye sorduğunuzda karşınıza çıkacak olan meşhur kurra hafızın okuduğu Kur’an insanların kalbini ihtizaza getirdi. Sanki kalblerdeki dalga caminin hemen yanındaki Akdeniz’deki dalgaların kat be kat üstüne çıkmıştı. O insanı canlı seyretmek ve dinlemek kişiye başka türlü bir haz veriyordu. Kurra hafızlardan Abdussemed’i dinlerken insanlar neden böyle naralar atarlar diye hep düşünmüşümdür. Bunun cevabını aldığımı söylemeliyim. Kur’an tilavetinden sonra protokol konuşmaları yapıldı. Fakat şu bilinmelidir ki yapılan bütün konuşmalar adeta birer vaaz hükmündedir. Zira herkes Peygamberimizden bahsederek konuşmasını sürdürür haldedir. Öğlen ezanı için yine Zekeriya Hamamah davet edildi. Evet gerçekten de hayatımda öyle bir ezanı ilk defa dinledim. Sonra Halit Yunusi hutbeye çıktı. Hutbe yine Efendimizin (A.S.M.) kainata kattığı nur ile ilgiliydi.
Resmi açılış hutbe ve Cuma namazından sonra ikindi namazını müteakib birinci oturumda toplanılmak üzere tekrar otellerimize avdet ettik.
Yarın inşallah tebliğler ve tebliğimizden bahsedeceğiz.
NOT: Gezip gördüğümüz yerleri istifadelerinize sunmak için resimledik fakat bilgisayarıma ve makinanın hafıza kartına virüs girdiği için resimleri kullanamıyorum. Bugün kurtarmaya çalışacağız lütfen dua ediniz. Saadet ve muhabbetle kalınız.