Başbakan Erdoğan'ın Dersim özrü "siyasi tarihle yüzleşme"de bir milat oldu. Bu yüzleşmenin bize özgü bir yanı kuşkusuz var. Bir hazırlığımız yok, tarihe bütünsel bakmıyoruz ve konjonktürel yaklaşıyoruz. Ama bu, atılan ilk adımın öneminideğiştirmez.
O süreç başladı ve tarihimizin her döneminde yaşanan karanlık olaylarla öyle veya böyle yüzleşeceğiz.
Mustafa Suphiler'den Şeyh Said'e, Said Nursi'den Sabahattin Ali'nin öldürülmesine, Ağrı'dan Sason'a, 49'lar olayından Sivas Kampı'na, hatta 70'ler ve 90'lardaki kitle katliamlarına kadar, hepsiyle yüzleşmek zorundayız.
CHP ve çevresi, Dersim'le başlayan bu yüzleşmeyi "CHP'yi karıştırmak" veya"Kılıçdaroğlu'nu sıkıştırmak" olarak yorumluyor.
Oysa CHP zaten sıkışık durumda ve sürekli ivme kaybediyor. Tartışmayı başlatan da CHP Milletvekili Hüseyin Aygün.
Kısaca ortada CHP'nin görmek istemediği bir gerçek var, o da şu: Türkiye toplumu artık geçmişin üstünü örterek ve ikiyüzlülük içinde yaşamak istemiyor. Bunun için de başta cumhuriyetin ilk yılları olmak üzere tarihiyle ve o tarihe yön veren siyasi aktörlerle yüzleşmek istiyor. Bu bize özgü bir durum da değil. Çünkü içinde yaşadığımız yüzyıl "yüzleşme ve şeffaflaşma" yüzyılı. Daha önce Nazi soykırımı nedeniyle benzer yüzleşmeler yaşanmıştı ama son 20 yılda çok daha arttı.Güneş Batmayan İmparatorluk mirasçısı İngiltere'de Başbakan Tony Blair, Gordon Brown'la başlayan tarihle yüzleşme sürecine en son muhafazakâr Başbakan David Cameron da katıldı.Nisan 2011'de İslamabad'da öğrencilerle konuşan Cameron şöyle diyordu: "Dünyanın birçok sorununa biz yol açtık..."
Bu bir anlamda ülkesinin kanlı sömürgecilik geçmişiyle yüzleşmenin ilk adımıydı.
Dünyada daha somut yüzleşmeler de yaşandı. Avustralya'nın Aborjinlerle, Kanada'nın Japon vatandaşlarıyla yüzleşmesi gibi...
Önceki gün Taraf gazetesinde Taner Akçam yazdı. Avustralya'da, 2008'de Başbakan Kevin Rudd, parlamentoda yapılan özel bir törenle, Avustralya Hükümeti ve Parlamento adına Aborjin olarak tanımlanan Avustralya yerlilerinden özür diledi. Törene yerlilerkendi özel kıyafetleriyle katıldı ve özür dileme anı televizyonlardan canlı yayınlandı.
Bu süreç kolay değildi, 1997'de başladı ve ancak 2008'de özür dilenebildi. Ve tartışma hâlâ bitmiş değil. Benzer bir özür dileme Kanada'da yaşandı. II. Dünya Savaşı sırasında 14 bini Kanada'da doğma 22 bin Kanada vatandaşı Japon gözaltına alındı. Bizdeki Varlık Vergisi kurbanları gibi o insanların mülklerine el konuldu, toplama kamplarında zorla amele olarak çalıştırıldılar, sonra da hiç bilmedikleri Japonya'ya gönderildiler. 1949'da geri döndüler ama Kanada hükümeti ancak 2008'de Japon asıllı vatandaşlarından özür dileyip tazminat ödedi. Bizim işimiz hiç kolay değil.
Birinci Cumhuriyet, Gülsün Bilgehan'ın da itiraf ettiği gibi "medeniyeti" neredeyse toplumun her kesimine "katliam, idam ve sürgün"le götürdü. İşte bu ceberut cumhuriyetle yüzleşmediğimiz sürece demokrasiyle buluşmamız mümkün değil.
Sabah